Hakob Simonyan


Ermenistan’ın Orta Bronz çağı, evolüsyon gelişme neticesinde, Geç Bronz çağının ortak kültürüyle yer değiştirir. Bu dönem, şehirlerin, kale-şehirlerin ve anıtsal mimarinin geniş yayılımı, toplumun en üst düzeyinde bulunan krallar ve kralcıklar ile onları çevreleyen aristokrasi ve profesyonel asker sınıfının şekillenmesi, üretimde, özellikle de metal işçiliği alanında en yeni teknolojilerin kullanılması ve ilk harf örneklerinin ortaya çıkmasıyla (Yukarı Naver, Şamiram, Utik) göze çarpmaktadır. Kakheti (Gürcistan) de dâhil olmak üzere Ermenistan Yüksek Platosu’na, yani Orta Bronz çağının renkli çömleklerinin tüm yayılma alanına, Geç Bronz çağının standart kültürü yerleşir. Silahlar, süs eşyaları, aletler ve gündelik eşyalar, kesin bir benzerlikle, birbirlerinden yüzlerce kilometre uzaklıkta bulunan anıtlarda tekrarlanmaktadır.
Aragadsotn’da (Yukarı Naver, Medsamor, Oşakan, Ucan, Şamiram), Sevan Gölü havzasında (Lıçaşen), Artsakh’ta (Aracadzor), Utik’te (Khanlar), Gugark’ta (Vanadzor, Lori kalesi), Şirak’ta (Horom, Hariç, Artik), Yüksek Hayk’ta vs. özellikle güçlü merkezler oluşur.
Ermenistan Yüksek Platosu’nda yaşayan ve içlerinde baskın olanının Hint-Avrupa etnik unsuru olduğu ırklar ve ırk birliklerinin kaynaşması sonucunda, ilk devlet teşekkülleri olan Etiuni, Hayassa, Mittani, Armenia-Şubria vs. şekillenir.

Ermenistan, eski dünyanın tahkimat prensiplerinin gelişip şekillendiği bölgelerden biri olmuştur. Yerleşim yerlerini dış tehlikelerden uzak tutmak ve ulaşım yollarını kontrol altında tutmak niyetiyle, güçlü sur zincirleri inşa etme prensibi, Ermenistan’da, Bronz çağında başlamış, fakat nihai olarak şekillenip, geniş kullanıma ulaşması, geç Bronz çağında gerçekleşerek, “Kiklopik” olarak anılan, Ermeni kültürüne son derece has kale veya kale-şehir kültürüne temel oluşturmuştur. Bu yapılar 3-7 sıra çevre duvarlarına sahip olup, 40-60, bazı yerlerde ise 100 hektardan fazla alan (Motkan kalesi) kaplamaktaydı. Ermenistan Yüksek Platosu’nun hemen tüm alanı, tabii olarak zor ulaşılan yerlerde, dağların yüksek yamaçlarında, tepelerin konik zirvelerinde, üç yandan derin uçurumlarla çevreli kara çıkıntıları üzerinde kurulu sık kale-şehirler ağıyla (birkaç yüz kale-şehir bilinmektedir) örtülmüştür.

Kale-şehirlerine has özellikler, rölyefin sağladığı imkânların üst düzeyde kullanılması, surların ve girişlerin dikdörtgen kalaslarla tahkim edilmesi, iç kaleye giden yolda yedi sıraya ulaşan surların oluşturulmasıdır. Duvarların günümüze ulaşan yükseklikleri 7 metre (Tığit), kalınlığı ise 3-6 metreye (Motkan Kalesi, Dsidsernakaberd vs.) ulaşmaktadır.
Dıvin ve Medsamor’daki kazılarda mabet kalıntıları ortaya çıkartılmıştır. Dıvin’deki kutsal mekânlarda bulunan fırınlanmış kilden yapılmış hayvan ve geometrik rölyefli figürlerle süslenmiş dikdörtgen ahşap-sunakların önünde sönmeyen ateş yanmaktaydı. Medsamor tapınağında bulunan kilden yapılmış, adorasyon (eller yukarıya doğru açılmış dua şekli-çev. notu) duruşlu, farklı çaplardaki andropomorf (insan şekilli-çev. notu) heykeller baba, anne ve oğul üçlemesini temsil etmektedir.

Üst düzey kişilerin mezarları 50 metre çapında ve 2 metre yüksekliğinde taş ve toprak dolgulu mezar höyüklerine sahiptir. Bu höyüklerin merkezi kısımlarında dikdörtgen planlı, cephe kısımları devasa tüf taşından ve bazalttan yontulmuş, yarı-yarıya toprak altında olan mezar odaları bulunmaktadır. Bu mezar odaları düz örülmüş duvarlar ve kalas ile taşlardan oluşturulmuş karmaşık çatıların haricinde (Lıcaşen, Yukarı Naver), yukarıya doğru giderek daralan duvarlar (gizli çatı) ve tek parça taşlarla örtülü konstrüksiyonlara (Yukarı Naver, Şamiram) sahip olmuşlardır. Mezar odalarının duvarları halılar, kilimler, değerli hayvan postlarıyla örtülü olmuştur. Mezar girişleri (dramos), özel olarak getirilen nehir taşlarıyla şekillendirilmiş kromlehlerden başlayarak, eğimli bir şekilde mezar odalarına iner. Mezarların çapları, defin armağanlarının bolluğu ve çeşitliliği (silahlar, aletler, iktidar sembolleri), dini törenler için öngörülen eşyalar, süslemeler, gündelik ve dini eşyalar, savaş arabaları, kağnılar ve katafalklar, insan, kuş, aralarında aslanların (Yukarı Naver) da bulunduğu, çok sayıda evcil ve vahşi hayvan kurbanları, burada gerçekleştirilen kral ve başrahip definlerini kanıtlamaktadır.

2012 yılında Yukarı Naver’deki I. kral mezarında (M. Ö. XVI.-XV. yüzyıl) Babil’den (sırlı kilden boncuklar), Akad’dan (İran Körfezi’nden getirilen deniz kabukluları), Çin’den (nefrit) ithal edilen eşyalar, altın varak kaplı lider-kral maskeli madalyonlar ve yabani koyun ile hayat ağacı resimleriyle süslü broşlar (bitum) bulunmuştur. Bu eşyalar, Orta Elam sanat örnekleriyle büyük benzerlik taşımaktadır.
Şamiram, Oşakan, Lıçaşen ve diğer mezar alanlarından 1-2 metre yüksekliğinde, tüf taşından falluslar bulunmuştur. Mezarların üzerine insan boyunda antropomorf heykeller konulmaktaydı. Bunlardan birinde, zırhlı bir asker (Şamiram) betimlenmektedir.
M. Ö. II. binyılların ortalarındaki yuvarlak bronz heykelin özel bir yeri vardır. Ermenistan’ın antik sanatına has realizm, bu çağda hayranlık uyandıran dışavuruma ulaşır. Heykelcik örnekleri, erimiş halde son derece akıcı olan bronzdan, mum kalıplar içinde dökülmüş olması, bunlardan her birinin tek ve tekrarlanmayan olduğunu göstermektedir. Bronz heykeller son derece belirgin tematik repertuara sahip olup, antropomorf tanrılar, destan kahramanları, tapılan hayvanlar (boğa, keçi, geyik) ve kuşlar (altın kartal, güvercin vs.) temsil etmektedir. Heykelcikler asaların, flamaların ve savaş arabalarının üzerine monte edilmiştir. Mitolojik süjelerle oluşturulan ve kompozisyonlarında ritmik denge unsurunun ağır bastığı heykel grupları dikkat çekmektedir.

İki tekerlekli savaş arabaları maketlerinin üzerindeki savaşçıların bedenlerinin duruşu, bize, savaş arabasının dörtnala gidişatı hissini vermektedir. Lori Berd heykelcikleri arasında sakallı bir asker heykeli özgün bir yer tutmaktadır. Bu, baldırlarında gamalı haç (svastika) bulunan, geniş omuzlu, ince belli ve güçlü baldırlı heykelcik, sanki daha sonraki dönemdeki Yunan sanatında kanonik olmuş erkek güzelliğinin temel öğelerini belirlemektedir.
Şirakavan’daki, zincirlenmiş ürkütücü vahşi hayvanla (aslan) birlikte resmedilen kahraman heykelinde, kahraman ile vahşi hayvanın azmanca figürlerini görmekteyiz. Bu heykelcik, büyük bir ihtimalle Ermeni efsanelerinin sevilen kahramanlarından aslan şekilli Mıher’i tasvir etmektedir.
Erken Demir çağı heykelcikleri daha küçük çaplarda olmaktadır. Minyatür savaş tanrıları, kadın, erkek, köpek, keçi, at, geyik ve kuş heykelcikleri, kahramanların gücünü, zarafetini, vahşiliklerini, atletik yapılarını vs. betimlemektedir (Paravakar, Ayrum, Ardsvakar).
Bronz kemerlerin resimlendirilmesi ise özgün bir sanat dalıdır. Ermenistan’da bulunmuş olan yüzlerce kemer içinde Lıçaşen, Stepanavan, Astği Bılur örnekleri özel bir yer tutmaktadır.

Geniş bronz levhalar üzerinde kakma tekniğiyle kutsal döllenme, efsanevi ve günlük yaşam ile savaş ve av sahneleri resmedilmiştir. İki-üç sıra uzayan çam ağacı ve “koşan halka” motifleriyle süslenmiş kemer, merkezi süje ile tamamlanmaktadır. İşlenmiş resimler törensel-statik veya belirgin plastik hareketliliğe sahiptir. Gerçek tasvirlerle paralel olarak fantastik insan ve hayvan figürleri de çok sayıda yer bulmaktadır. Geyik, keçi, kuş, gezegen, aslan yüzlü insan ve boynuzlu at (tek boynuzlu) figürleri yaygın olmuştur. Savaş arabaları eşliğindeki muharebe sahneleri, uzun mızraklar ve büyük, dikdörtgen kalkanlarla silahlı ağır piyade, hafif süvari, öncü ve artçı birliklerden oluşan, o dönem Ermenistan’ının silahlı kuvvetlerinin yapısı hakkında bir fikir vermektedir.
Yönetici sınıf mezarlarından (Medsamor) bulunan Mezopotamya kralları ve yöneticilerinin şahsi mühürleri, Ermenistan ordularının, güçlü devletlerin bölgelerinde başarılı savaşlar yürütmüş olup, bu ülkelerden zengin ganimet getirmiş olduklarını göstermektedir. Ermeni halkının şekillenmesinin ilk ve ön aşaması, bu kahramanlık çağında son bulur.
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan













Leave a Reply