
Grigor Areşyan
Güneybatı Asya’da medeniyetin gelişmesi, yaklaşık 12.000 yıl önce, son buzulların erimesinden sonra başlamıştır. Avcı-toplayıcı gruplar, Akdeniz’in doğu kıyısı boyunca, av hayvanları ve tahıl ürünleriyle zengin Levant’ta, Doğu Toros sıradağlarının güney yamaçlarında ve Mezopotamya’nın kuzey sınırında (günümüzde güneydoğu Türkiye), ilk sürekli yerleşim yerlerini inşa eder. Bir-iki binyıl sonra yabani tahıl ürünlerini kültüre dönüştürmeye ve hayvanları ehlileştirmeye başlarlar. Yeni taş veya Neolit devri olarak anılan bu dönem, M. Ö. 5.500-5.000 yıl öncesine kadar sürer.

Doğu Torosların kuzeyinde kalan ortam tamamen farklıydı. Buradan, Yakındoğu’yu güney Rus steplerinden ayıran Büyük Kafkas Sıradağları’na kadar uzanan bölge geniş, fakat sıradağlarla kesilen bir alan oluşturmaktadır. Bölge, keskin yüzey farklılıklarıyla göze çarpmaktadır. Burası, çok sayıda tecrit edilmiş bölgelerin var olduğu Ermenistan Platosu’dur. Bu bölgenin olumlu iklimsel özellikleri, yerel halka, avcı ve toplayıcı yaşamlarını sürdürme imkânı sağlamaktaydı. Hayvanları evcilleştirme denemeleri, sürekli gıda stokları elde etme gerekliliğinden, kısmen de meraktan kaynaklanmaktaydı. Avcı-toplayıcı ekonomisi, Ermenistan’ın birçok kısmında, tüm yeni taş devri süresince ağırlık sahibi olmuştur. Coğrafi çeşitlilik, toplulukların yer değiştirmesine neden olmakta, bu ise bölgesel etkileşimleri geliştirmekteydi.

Bir diğer önemli husus olan, Ermeni Platosu’ndaki son derece zengin obsidyen kaynaklarının varlığı, Ermenistan’daki yeni taş devri kültürünü etkilemiştir. Arten, Hatis, Nemrut dağları, Vorotan Nehri havzası ve diğer ocaklardan çıkartılan obsidyen büyük oranda, farklı yollardan ihraç edilip, tüm güneybatı Asya’ya ihraç edilmekteydi. Bu taş çeşidi, tarım aletlerinden dini içerikli eşya ve süs eşyalarına kadar, büyük sayıda üretilen ürünleri hazırlanmasında kullanılmaktaydı. Büyük talebe haiz obsidyen ocaklarının işlenmesi maddi birikim oluşturmuş ve önce toplumlar, daha sonra da daha büyük sosyal birimler arasında ekonomik katmanlar ortaya çıkarmıştır. Bu ise, yerleşim için elverişli bölgelerde büyük yerleşim yerlerinin düzenlenmesini beraberinde getirmiştir. Yaklaşık M. Ö. 6.000 yılında Ararat Ovası’nda, Araks Nehri’nin sol kıyısındaki kolları civarında yerleşim grupları şekillenir. Uluslar arası arkeoloji projeleri çerçevesinde araştırılan Arataşen, Masis bılur ve Aknaşen anıtlarını sayabiliriz.

Geç Neolitik dönemine ait bu köyler, sık inşa edilmiş evler ve farklı yapıların yığılmasıyla oluşturulmuştur. Kille sıvalı veya pişmemiş tuğladan inşa edilen yapıların büyük bir kısmı yuvarlak veya elips planlıydı. Halk birkaç çeşit buğday, arpa ve mercimek yetiştirip, koyun, keçi ve büyükbaş hayvan beslemekte, aktif bir şekilde avcılık ve balıkçılıkla uğraşmaktaydı.
Bu yerleşim yerlerinde obsidyen, nehir taşı, kemik, boynuz ve kilden hünerle hazırlanmış ürünler bulunmuştur. Tahta ve deri işleme ve deri elbise dikme niyetiyle aletlerin kullanılması, Ermenistan sakinlerinin M. Ö. VI. bin yılda organik malzemeler işleme konusunda ustalaşıp, yüksek gelişim düzeyine ulaşmış olduklarını kanıtlamaktadır.

Ermenistan’ın geç yeni taş devri ekonomisine, iki önemli üretim kolları olan çömlekçilik ve bakır madenlerinin işlenmesi eklenir. Bu sonuncusu, insanlığın maden işleme alanında yaptığı ilk adımlardan biri olmuştur. Belirtilen yerleşim yerlerinden bulunan ve M. Ö. VI. binyılın ilk yarısıyla tarihlenen çömlekler arasında yerel kaba üretimler çoğunluktadır. Burada, Halaf stili, büyük bir ihtimalle Kuzey Mezopotamya’dan ithal edilmiş olan kaliteli, renkli kaplar da bulunmuştur. Genelde boncuklardan oluşan süs eşyaları, bakırdan hazırlanmış olup, bilinen ilk madeni eser örnekleridir.
Bakır boncuklar ile zarif çömleklerin üretimi, yeni bir uzak ticaret şeklinin gelişimini beraberinde getirmiştir. Artık, uzmanlaşmış zanaat merkezleri de, hammadde sağlayan bölgeler kadar önem kazanmaktaydı. Toplumlar arasındaki uzun süreli ilişkilerin istikrar kazanması, güneybatı Asya ve güneydoğu Avrupa arasında ilerde gelişecek olan bakır-taş devri (kalkolitik) döneminin en belirgin özelliklerinden biridir.

Eneolitik veya bakır-taş devri olarak da anılan Kalkolitik dönem, güneybatı Asya’da, M. Ö. 5500-5200 yıllarında başlayıp, iki binyıl kadar, M. Ö. 3500/3400 yıllarına kadar sürmüş olup, bakır işlemeciliğinin gelişimi ve ihracatı açısından karakteristiktir.
Son kırk yıl içinde, günümüz Ermenistan alanının tüm sathında çok sayıda kalkolitik yerleşim yerleri bulunmuştur. Bunlardan dördü, Ararat Ovası’nda bulunan Ağabılur ve Teğut, Vayots Dzor bölgesi’nde bulunan Areni-1 ve Sünik’te bulunan Godedzor kısmen açılmıştır.
Bunların tümü kalkolitik dönemin ikinci yarısına ait olup, M. Ö. 4.500-3.400 yılıyla tarihlendirilmektedir. Her birinin kültürünün diğerinden farklı olması ilginçtir.

Teğut, yarı-göçebe çobanlara ait küçük bir köy olup, yarı gömülü, yuvarlak planlı kulübelerden oluşmaktaydı. Burada yaşayanlar, başka yerlerden ithal ettikleri kaliteli çömlekler ve bakır aletler kullanmaktaydı. Adabılur, çok daha büyüktü. Bu yerleşim yeri, sokaklar boyunca uzanan geniş, çok odalı yapılardan oluşmaktaydı. Burada, atölye ve toprak heykel kalıntıları bulunmuştur.
Arpa Nehri vadisindeki Areni-1 mağarası, defin işleriyle ilgili ayinlerle ilgili kullanılmıştır. Mağaranın kuru ortamı ve stabil ısısı, organik maddelerin korunması için şahane şartlar oluşturmuştur. Genellikle diğer kazı yerlerinde korunmayan ve burada bulunan tahıl, meyveler, bez, deri ve hatta ot üzerinden, kalkolitik dönemde yaratılan örneklerin hayret uyandıran dünyasına ulaşmaktayız. Mağaranın derinlerinde bulunan, dünyanın bugüne kadar bilinen ve M. Ö. 4.000 yılına ait olan en eski şarap imalathanesi ve M. Ö. 3.600’e ait çarık benzersizdir.

Goğedzor, yüksek alpin yaylalar ortamında bulunan, hareket halinde bulunan çobanlar için önemli bir geçiş noktası ve takas merkezi olup, iki-üç günlük yürüme yolu mesafesindeki ocaklardan getirilen obsidyen buradan dağıtılmaktaydı. Kil üzerinde bulunan mühürlerin işaretleri, özel eşyaların, büyük ihtimalle aile servetinin işaretlenmesi geleneğine işaret etmektedir.
Bu ören yerlerinin kazıları, kalkolitik dönemindeki eski Ermenistan’ın, M. Ö. VI.-IV. binyıllarda Yakındoğu’da kök salmış olan ve çok sayıda teknolojik buluşlar, yenilikler ile kıtalararası ilişkilerle ilerleyen sosyal-ekonomik durumunu açığa çıkarmaktadır.
Türkçeye çeviren: Diran Lokmagözyan








Leave a Reply