Mezre
Bir gün zamanın birinde etrafı yüksek dağlarla çevrili olan ufak bir köyde ailesiyle beraber yaşayan bir ufak çocucuk yaşarmış. O çocuğun hep şu özlemi olmuş ailesiyli birlikte hep en iyisine hep en güzeline sahip olmak istemiş. Ama gelin görün ki bunlar hep hayal olarak kalmış. Gel zaman git zaman babası oğluna demişki artık bu köyden bize hayır yok biz en iyisi büyük şehirlere gidelim demiş. Küçük çocuk ta güzel bir yaşamın olması umuduyla ailece büyük bir kente gitmişler. Öyle büyük ki uçsuz bucaksız yollar evler sanki dünyadaki tüm insanların hepsi burda toplanmış. Küçük çocuk çok şaşırmış burası ne acaba.
Gel zaman git zaman okula başlamış başlamasına ama burda bir sorun var. O küçük çocuk babasından dedesinden öğrendiği kötü insanların adını okulda duymaya başlamış. Ama ne garipse herkes kötü insanları seviyor. Ama küçük çocuk bir türlü anlam verememiş. Neden seviyorlar bu kötü insanları diye babasına demiş. Babası da oğluna demiş artık bunları unut, sadece senden ne istiyorlarsa onu yap. Ama küçük çocuk bunu kabul etmemiş.
Derken küçük çocuk büyümüş artık insanları tanımaya vede onlarla konuşmaya başlamış. Bir gün babası ona demişki çok uzun zaman oldu, gel annen, sen, ben hep beraber köye gidelim gezmeye. Sende doğduğun yerlerı hatırlarsın. O küçük çocuk yani büyüyen kocaman bir delikanlı olan genç tamam demış babasına. Yola koyulmuşlar.
Bir günlük yolculuktan sonra köye gelmişler. Nasıl köyü bırakmışlarsa öylece sankı hiç bir el değmeden köy aynı kalmış. Yanlız bir dağ gözüne çarpmış. Çok yüksek bir dağ, yazın tepesi karlı olan bir dağ. Bu dağın adı Ararat’mış. Genç çocuk hep dağa baka kalmış. Ben bu dağı nasıl göremedim yada nasıl farkedemedım diye söylenip durmuş. O kötü adamlardan dolayı yıllardır içinde eksik olan her şeyı dağlara bağırarak söylenıp durmuş. Sanki içini dağlara kusmuş.
Günler öyle geçerken bir arkadaşı demişki ona “Gel sana harabe kilise gösterim” demış. Çocuk müslümana bu kilise ne. Kim gavurki kilise olsun buralarda. Ama merak etmiş derken gitmişler kilisenın oraya genç çocuk çok ilgi duymuş ya nasıl bir şey ben böyle bir yer görmedim demiş vede ordan ayrılmış.
Babasına sormuş kim bu gavurler ne işleri varmış bizim köyde. Babası da ona demişki biz yokken onlar vardı demiş. Genç çocuk merak etmiş kim bunlar acaba. Bunların isimleri Ermeniymiş. Anadolu toparklarının her yerinde varlarmış. Ama yıllar önce babasının ona söylemiş olduğu kötü insanlar bunları öldürmüş. Çok tuhafına gitmiş neden neydi acaba ama her zaman var olan bir durum kötü hep kötüdür. Bunu anlamış ama bilmedi bir şey onu sürekli bu öldürülen insanların peşine sürüklemiş. Kim ne istemişler bunlardan diye söylenmiş.
Okulunu bitirdikten sonra işe atılmış. Çalışmaya başlamış ama merakı hiç gitmemiş. Bu durum onu tekrar köyüne kadar götürmüş. O eski harabe kilisenin oraya gittiği zaman çok mutlu oluyormuş. Sormuş kendi kendine: “acaba onları bulup konuşabilir miyim” diye düşünmüş.
Bir ara köyde birisiyle tartışmış, köylü ona küfür ederek sen Ermeni çocuğusun, senin dedelerin Ereminydi gavurdu demiş. Buda aslında çocuğun hoşuna gitmiş. Demekki onu süreklı peşinden koşturan bu insanlarla bir alakası varmış.
Ama bunu öğrendikten sonra acısı daha büyük olmuş. Tanrıya bir söz vermiş. Tarih kaybedildiği yerden kazanılacak. Tek amacı ve hayali o eski günlerdeki bu öldürülen insanları tekrar bu topraklara geri getirmek ve onlarla beraber her şeyini paylaşmak.
(Anlatılan bu konu benim kendi konumdur. Mezreli)
24.01.2011





Leave a Reply