Ben Keşiş’in torunu Aslıhan Kiremitçiyan’ım. Benim ve Keşiş ailemin hikâyesini Kâzım Gündoğan, ‘Keşiş’in Torunları-Dersimli Ermeniler’ ismiyle yazıya döktü. Artık benim bir hikâyem, bir ailem var…
Dersim Katliamı’nın ölülerinden başka sürgün dirilerinin acısı kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Bunun bir nedeni hafızaysa diğer nedeni de devletin inkâr politikası. Kâzım Gündoğan, 1938’de Dersim’de neler olduğunu Keşiş’in Torunları- Dersimli Ermeniler adlı kitabında tanıkların ağzından resmetmiş. Ben bugün o resmin içinden bir yaranın peşine düştüm.
Benim adım Fatma. 2015’te öldüm. Ölmeden önce Isparta’da oturuyordum. Dini bütün bir Müslüman olarak öldüm çok şükür. Beş vakit namazımı kılarak yaşadım. Sonra İzmir’in Güzelyalı ilçesi Narlıdere mezarlığında cenaze namazım kılındı, toprağa verildim.
Aslını sorarsanız herkesten gizlediğim bir ismim, sılam ve ailem vardı. Dersim Vanklıyım. Gerçek ismim Aslıhan Kiremitçiyan. Keşiş’in torunlarından biriyim. Ermeniyim.
Milletim çok badireler atlattı ama en akılda kalan Terteleo Veren 1915 ve sonra Terteleo Peyen 1938. Askerler geldiğinde Kızılbaşları kırıyorlardı, ummadık ki bizleri de kırsınlar. Dağlardan indirdiler, evlerimizden topladılar ve tarlalarımızdan. Sonra Munzur’un kıyısında tek tek vurup suya attılar. Nehir günlerce kana bulandı. Dersimli’nin kanına. Beni bir ceviz ağacının altındaki ekine sakladı askerin biri. Kırımlar bitince çıktım insanlarımı bulmak istedim. Asker beni yine aldı, hiç görmemişim trene bindirdi. Halam var yanımda üç oğluyla. Konya’ya, oradan Beyşehir’e, oradan Kıreli kasabasına sonra da Bayat köyüne gittik. Halamın çocuklarını gözümün önünde sünnet ettiler. Halam Tığso ağladı Mişan, Akbar ve Murat için, benim gibi onların da ismini değiştirdiler. İzlerini kaybettim.
Önce bir albay aile aldı beni yanına. İsmim Fatma Kiremitçiyan oldu. Onların tayini İzmir’e çıkınca beni Beyşehir’in yerlisi bir nüfus memurunun yanına evlatlık verdiler. Faik babam oldu, Sıddıka annem. Albay babamların peşinden çok ağladım: “Annecim, babacım beni koyup nereye gidiyorsunuz?” Nüfus memuru ailem beni okula göndermedi. Kızlarını öğretmen yaptılar, bana gelince kız kısmı okuyup ne yapacak dediler. Rahmetli Sıddıka annem bana temizlik yapmayı öğretti sağ olsun. Dokuz on yaşlarındaydım elbezini yıkayıp kapının eşiğine koydum. Sen bunu buraya neden koydun diyerek Sıddıka annem elime odunla vurdu. Doktora falan da götürmediler, parmağım işte böylece kaynayıverdi. Yamukluğu ondan… Yemekleri aynı sofrada yemiyorduk, onlar sinide yiyordu ben herhangi bir yerde. Bulduğum yerde de yatıyordum; bazen mutfakta, bazen salonda, bazen kiler gibi bir yerde. Çok gariplik çektim, çok gözyaşı döktüm. En çok da ablam için. Ablam nerde deyip durdum kendi kendime senelerce. “Ablam hangi Doğu’dasın? Öldürdüler mi? Yaşıyor musun?” Ablamın adı Zıverta’ydı. Bilmiyordum ki Bursa’ya göndermişler onu, adını Elif yapmışlar. Onun hasretiyle senelerce yanıp tutuştum. Bir kerecik göremeden de bu dünyadan göçüp gittim işte.
Benim hikâyemi ve Keşiş ailemin hikâyesini Kâzım Gündoğan, Keşiş’in Torunları ismiyle yazıya döktü. Artık benim bir hikâyem, bir geçmişim, bir ailem var. Çocuk hafızamla aklımda ne kadarı kaldıysa anlattım. Ailemin kimisine ulaşıldı kimisinin izi çoktan silinmiş. Kimi konuşmaya can attı, kimi konuşmaktan ölesiye korktu. Diğer akrabalarım, yeğenlerim neler demiş merak ediyorsanız, bu Tertele benim aileme ne iş etmiş öğrenmek istiyorsanız buradayım. Hafızadan yazıya aktarıldım. Hikâyem Keşiş’in Torunları olarak basılı duruyor. Ben Aslıhan Kiremitçiyan. Dersim’in onlarca kayıp Ermeni kızından biriyim. Vicdanıyla yaşayan herkesi bir gün affedebilirim…
KEŞİŞ’İN TORUNLARI
Dersimli Ermeniler
Kâzım Gündoğan
Ayrıntı Yayınları, 2015
336 sayfa, 25 TL.
http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/munzur-suyu-sahidimdir-434055




Leave a Reply