Karen Khanlari (Khanlaryan)
Tarih bilimleri doktoru
“Sen söyledin” (Luka 23:3)
Giriş
Ermeni Soykırımı’nın ayrıntılarını inceleyerek, İttihat ve Terakki Partisi’nin en temel ve en önemli stratejik amacının, Ermeni halkının ata yurdunun tamamen işgal edilmesi konusundaki Osmanlı padişahlarının ezeli hayallerinin hayata geçirilmesi olduğunu söylemek mümkündür.
Osmanlı İmparatorluğu’nun genelinde, farklı etnik grupların asimilasyonu ve tek unsurlu bir etnik toplumun şekillendirilmesi konusundaki süregelen çabalarının neticesiz kalması, Jön Türk yönetimini (1908-1918), Ermenistan’ın Ermenisizleştirilmesi amacını, Ermenilerin toplu tehciri ve fiziki olarak organize şekilde imha edilmesi sayesinde gerçekleştirmeye iter.
Osmanlı padişahları, Ermenilerin de Yunanlılar, Makedonlar, Bulgarlar, Arnavutlar ve Osmanlı İmparatorluğu’nda baskı gören diğer halklar gibi isyan edip, er veya geç milli öz belirtim hakkı talep edecekleri konusunda şüphe taşımamaktaydı.
Lakin Yunanistan, Makedonya, Bulgaristan ve Arnavutluk’un aksine, Ermenistan’ın coğrafi-siyasi konumu, padişahları, Ermeni Sorunu’na yönelik farklı bir yaklaşım sergilemeye mecbur kılar. Ermenistan, onların açısından doğuya açılan stratejik bir kapı olup, asıl “Turan” yurdunun ele geçirilmesi konusundaki çıkış noktası olduğundan dolayı, Ermeni Sorunu, Panturanizm’in “kırmızıçizgisi” olarak kabul edilmekteydi.
Bu makalenin temel konusu, XIX. yüzyıl ile XX. yüzyıl başındaki Osmanlı tarih yazımının Ermenistan kavramına yönelik yaklaşımlarını masaya yatırmaktır. Türkiye’nin günümüzdeki sınırları içinde Batı Ermenistan’ın var olduğu gerçeğinin, Türkiye Cumhuriyeti tarih bilimi tarafından tamamen çarpıtıldığı olgusu hesaba katıldığı ve bu çarpıtılmaya bir temel geliştirme amacıyla, “Urartu devletinin Türk kökleri” veya “Ermeni milletinin yerli olmadığı konusu” gibi sahte ve uyduruk teoriler ortaya atılmakta olduğunu hesaba katarak, Ermenistan kavramı hakkında Osmanlı tarih bilimi yaklaşımlarını ortaya çıkartmakla, Türk modern tarih bilimi teorilerinin saçmalıkları kendiliğinden kanıtlanıp, özellikle de Batı Ermenistan’ın işgal edilmiş bölgelerini kurtarma konusundaki Ermenilerin tarihi hakkı perçinlenmektedir.
Tarihi hak, devletlerarası ilişkiler alanında pek çok devlet tarafından kullanılan kavramlardandır. Bu kavramın çok katmanlı ve çok yönlü kullanılma yoğunluğuna rağmen, tarihi hak kavramının hukuki açıdan tanımlanması ve nazari betimlenmesi henüz netleştirilip, şekillendirilmemiştir. Var olan betimlemeler çok şekilli ve çeşitlidir. Özellikle bu haktan kaynaklanan sonuçlar ve var olan statükonun çiğnenmesine yönelik adımların meşruluğu konusu son derece belirsizdir. Bununla birlikte tarihsel hak bölgesel görüş ayrılıkları, devletlerarası çatışmalar ile görüşmelerin başlatılması veya çözüme ulaştırılması konusundaki temel çıkış noktasıdır. Biz bu açıdan, öncelikle tarihsel hakkın başlıca yorumlamalarını derleyip, takdim etmeye çalışacak, ardından da tarihsel hak ışığında “Ermenistan” coğrafi-bölgesel kavramıyla ilgili Osmanlı tarih biliminin tanımlama ve betimlemelerini ele alacağız.
Hukukçu ve tarihçilerden Alman Friedrich Carl von Savigny (1779-1861)[1] ile İngiliz Henry Sumner Maine (1822-1888)[2], tarihsel hak teorisinin kurucuları olarak kabul edilmektedir. Bu teorisyenlere göre milli dil, tören ve adetler gibi, hak ve hukuk da “toplumsal vicdan” ve bunun tarihsel deviniminin genel çözgüsü üzerinde şekillenmektedir[3]. Bu açıdan “tabii hakkın” evrensel hak ve diğer uluslararası hukuk teorilerine rağmen, tarihsel hak (historical right) ve tarihsel hukuk (historical jurisprudence) teorisi, görüşün bütünlüğünü, görüşün tarihsel deneyimi ve geçmişiyle koşullandırmaktadır[4].
Bilimsel makalelerde, Yunanistan kültür bakanı Melina Merkuri’nin 1970’li yıllarda Britanya Müzesi’ne (British Museum) sunmuş olduğu, Atina içkalesi (Acropolis) hazinelerinin geri verilmesi talebi, klasik bir örnek olarak belirtilmektedir[5].
Tarihsel hak temelinde şekillenen benzer taleplerin haricinde, bölgesel görüş ayrılıkları da, genel olarak tarihsel hak kavramına dâhil olmaktadır.
Bu açıdan, Yahudi araştırmacı, hukuk ve felsefe hocası Chaim Gans’a istinaden, “milli grupların karşılaştırılması sonucunda, tartışmalı bölgenin ilk önce hangi grup tarafından kullanılmış olduğu[6]” argümanıyla, tarihsel hakkın genel çözgüsü üzerinde bölgesel talebi gerekçelendirmek mümkündür.
Gens’e istinaden, Çekoslovakya’nın Südet bölgesine yönelik talebi, Südet bölgesinde ilk olarak Çekoslovakya’nın egemenlik tesis etmiş olduğu konusundaki tarihsel argümanıyla gerekçelendirilmiştir[7]. Daha başka araştırmacılar da, tarihsel hak kavramını gerçek olaylar üzerinden formüle etmeyi denemiştir. Örneğin Basra Körfezi’ndeki üçlü adaların (Büyük ve Küçük Tunb ile Abu Musa) aidiyet sorununda, İran tarafından gerekçelendirilen en önemli argüman, tarihsel hak kavramıyla ilgili olmuştur.
“Britanya resmi dosyaları ve belgeleri, raporları ve resmi yayınları, savunma ve dışişleri bakanlıkları, deniz kuvvetleri ve Doğu Hindistan Şirketi tarafından yayınlanan resmi veya yarı resmi haritalarda, üçlü adaların İran’a ait olduğu olgusu birçok kez tasdik edilmiştir[8]”.
Ermeni-Türk ilişkileri bağlamında, tartışmalı bölgelerin aidiyeti sorununun tarihsel hak açısından basit bir mantıkla gerekçelendirilmekte olduğunu düşünmekteyiz. Türkiye’nin resmi arşivsel, tarihsel ve coğrafi kaynaklarında, söz konusu bölgelerde Ermenistan’ın varlığının tasdik edilmesi, günümüzde bu bölgelerin işgal altında bulunmaya devam ettiği anlamına gelmektedir.
Şimdi de belirtilen kaynakların bir kısmını, kronolojik sırayla göstermeyi deneyeceğiz.
1. Mehmet İbn-i Ali Sipahizade (…-1589), “Evdahü’l-mesalik ila ma’rifeti’l-büldan ve’lmemalik” (1585)
Osmanlı İmparatorluğu’nun önde gelen tarihçi ve coğrafyacısı Mehmet İbn-i Ali Sipahizade’nin Bursa’da doğmuş olduğu tahmin edilmektedir. 1573 yılından itibaren Mustafa Paşa’nın ismini taşıyan mektebin müdürü olmuş, Konstantinopolis (İstanbul-çev. notu), Adrianapolis (Edirne-çev. notu), Bağdat ve İzmir’de öğretmenlik yapmış ve 1589 yılında İzmir’de vefat etmiştir[9]. Geliştirmiş olduğu tarih ve coğrafya nazariyatlarını Arapça olarak itinayla yazıya döküp, derledikten sonra, 1585 yılında “Evdahü’l-mesalik ila ma’rifeti’l-büldan ve’lmemalik” (Şehirler ve Devletleri Tanıma Yollarının Açıklamaları) adıyla yayınlar[10].
Sipahizade’nin bu çalışması, zamanı açısından kıyaslandığında mükemmel bir çalışma olduğu söylenebilir. Bu eserde Osmanlı İmparatorluğu ve komşu devletlerdeki denizler, göller, nehirler, dağlar ve tepeler betimlenmekte, bölgedeki şehirler ve yer isimleriyle ilgili kısa veriler sunulmaktadır[11]. Michigan Üniversitesi Doğu Bilimleri Kürsüsü Türkoloji öğretmeni Gottfried Hagen’e göre Sipahizade’nin çalışması, Kâtip Çelebi de dâhil olmak üzere, Osmanlı tarihçileri ve coğrafyacılarının daha sonraki araştırmaları için önemli bir temel oluşturmuştur[12].
“Evdahü’l-mesalik ila ma’rifeti’l-büldan ve’lmemalik” çalışmasında Sipahizade, “Erzen el-Rum’u” (Erzurum) “Ermeniyye’nin” (Ermenistan) beşinci kısmı ve doğu sınırının sınır şehri olduğunu ve bu şehirden sonra “Belad el-Rum’un” (Küçük Hayk) bölgesinin başladığını kabul etmektedir[13] (bk. resim 1).
Resim 1
Sipahizade, elyazması çalışmasında “Erciş” (Arceş), “Bitlis” (Bağeş), “Ekhlat” (Ahlat/Akhlat), “Malazgirt” (Mendskert[14]), Muş ve Vostan’ı da Ermenistan’ın şehirleri olarak göstermektedir[15]. Van’la ilgili ise “Ermeniyye” yerine, Ermenistan’a eş anlamlı olarak, Arapça “Belad ul-Ermen” (Ermeni şehirleri) terimini kullanmıştır[16] (bk. resim 2).
2. Hoca Sadeddin Efendi (1536-1599), “Tâcü’t-Tevarih” (1863)
1536 veya 1537 yılında doğmuş olan XVI. yüzyıl Osmanlı bilim adamı, tarihçisi ve devlet görevlisi Hoca Sadeddin, III. Murat’ın öğretmeni ve daha sonra danışmanı olmuştur. “Şeyh ül-İslam” görevinde bulunmuş ve “Câm’i-ür Riyâseteyn” (toplum büyüğü) lakabına sahip olmuştur[17]. Hoca Sadeddin Efendi tarafından hazırlanan tarih-coğrafya çalışması “Tâcü’t-Tevârih” (Tarihlerin Zirvesi), 1863 yılında iki cilt olarak Konstantinopolis’te yayınlanmıştır[18]. “Tâcü’t-Tevarih’te” Osman Gazi’den başlayarak, I. Sultan Selim’e kadar olan dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi olayları yer bulmaktadır. Hoca Sadeddin’in notlarında Ermenistan ismi sadece yer bulmakla kalmamış, coğrafi tanımlamasına da yer verilmiştir.
Örneğin Sultan II. Murat’ın tahminen 1428 yılındaki Karaman “Fütuhat’larına” değinirken, Küçük ve Büyük Hayk’ın (Büyük ve Küçük Ermenistan-çev. notu) coğrafi konumları özellikle işlenmiştir[19] (bk. resim 3).
3. Mustafa Ali İbn-i Ahmet (Gelibolulu) (1541-1600), “Künhü’l-Ahbâr” (1861)
Gelibolu’da doğmuş olan Hırvat asıllı mühtedi, XVI. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Mustafa Ali[20], 1599 veya 1600 yılında vefat etmiştir[21]. Bir Ortaçağ Osmanlı haritası[22] hazırlamış olan Gelibolulu mahlaslı Mustafa Ali’nin, haritasında “Mülk-i Ermen” (Ermeni ülkesi), coğrafi açıdan, “Diyarbakır” (Tigranakert), “Azerbeycan” (Atırpatakan), “Gürcistan” ve “Kürdistan’ın” komşusu olarak konumlandırılmıştır (bk. resim 4).
Gelibolulu’nun tarih-coğrafya çalışması, tahminen Türk çevirmen Yazıcı Selahattin tarafından[23] Arapçadan Osmanlıcaya çevrilmiş ve 1861 yılında Konstantinopolis’te yayınlanmıştır. “Künhü’l-Ahbâr” olarak anılan beş ciltlik bu çalışmada teoloji, matematik, tarih ve coğrafya konularında çok yönlü veriler ve bilgiler bulunmaktadır[24]. Gelibolulu, coğrafi açıklamalarının birkaç yerinde “Ermeniyye” (Ermenistan) ismini, bilinen bir coğrafi nokta olarak kullanmıştır. Örneğin “Cezire” vilayetinin (Mezopotamya) konumunu açıklamak niyetiyle, batısında sınırdaş olarak “Ermeniyye” ismini kullanmaktadır[25] (bk. resim 5).
Gelibolulunun çalışmasında, Atırpatakan’la ilgili de benzer açıklamalar görmek mümkündür[26] (bk. resim 6).
Gelibolulu’nun “Khlat” veya Akhlat’ın haricinde[27] (bk. resim 7), “Şamakhi”, “Şaki” (Nukha), “Şapuran” (Şarur olabilir), “Kenez” (Keştaz olabilir) ve “Şirvan’ı”[28] da “Ermeniyye” şehirleri arasında sayması enteresandır (bk. resim 8).
4. Mehmet-Bin-Mehmet-Edrenevi (Edreneli) (…-1640), “Nuhbetü’t-Tevarih ve’l-Ahbar” (1859)
Osmanlı tarihçisi Mehmet-Bin-Mehmet-Edrenevi’nin (Edreneli) özgeçmişiyle ilgili veriler son derece eksiktir[29]. Mehmet-Bin-Mehmet-Edrenevi’den geriye kalan birkaç tarihi çalışmanın arasında “Nuhbetü’t-Tevarih ve’l-Ahbar”[30] da bulunmaktadır (hikâyeler ve veriler başyapıtı). Edrenevi’nin sıkça, XVI.-XVII. yüzyıl Osmanlı tarihçisi ve “Tarih-i Al-i Osman” (Osman’ın Sülalesinin Tarihi) adlı önemli çalışmanın yazarı Mehmet-Bin-Mehmet-El-Rumi ile karıştırıldığını belirtmek gerekir[31].
Edrenevi, “Nuhbetü’t-Tevarih ve’l-Ahbar” başlıklı iki ciltlik çalışmanın, 1859 yılında basılan birinci cildinde, Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın “fütuhatından” bahsederken, Gürcistan, Atırpatakan ve “Aran”la[32] birlikte, Ermenistan’ı da anmakta ve Gürcistan ile Ermenistan’ın işgali olgusunu[33] (bk. Resim 9) da belirtmektedir.
5. Mehmet Hemdemi Solakzade (1592-1658), “Tarih-i Solakzade” (1880)
Osmanlı tarihçisi ve müzisyeni Mehmet Hemdemi, Konstantinopolis’te dünyaya gelir. Padişahın korumalarından ünlü yeniçeri, okçu Solak’ın oğludur. 1658 yılında Konstantinopolis’te vefat etmiş olan Solakzade’nin günümüze ulaşan birkaç çalışmasından, “Tarih-i Solakzade” başlıklı tarih notları, bir kitap halinde yayınlanmıştır[34]. Solakzade, belirtilen çalışmada Ermenistan’ı Arapça şekliyle “Ermeniyye”[35] (bk. Resim 10) olarak anmaktadır.
6. Kâtip Çelebi (1609-57) “Cihannüma” (1732)
Osmanlı tarih yazımında “Ermeniyye” (Ermenistan) teriminin coğrafi en eski betimlenmesi, Osmanlı siyaset adamı, edebiyatçı ve yayıncı İbrahim Müteferrika tarafından “Cihannüma” başlığıyla 1732 yılında hazırlanıp, basılan, Kâtip Çelebi’nin tarihi-coğrafi notlarıyla ilgilidir[36].
Osmanlı tarihçisi, coğrafyacı Kâtip Çelebi, asıl adıyla Mustafa Bin Abdullah, Konstantinopolis’te doğmuştur. Türk tarihçiliğinin gururu[37] olarak kabul edilen Kâtip Çelebi, babasının izinden gidip, genç yaşta Osmanlı ordusunun hizmetine girerek, 13 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun “Fütuhat” (fetih) siyasetinin askeri operasyonlarına katılır. Hacı Halife adıyla da tanınmakta[38] olan Kâtip Çelebi, Ermeni tarih yazımında bazen, tekrar Osmanlı İmparatorluğu’nun saygın tarihçilerinden olup, “Seyahatnâme” adlı tarih kitabının yazarı olan Evliya Çelebi (1611-82)[39] ile karıştırılmaktadır.
1654 yılında notlarını tamamlayarak, çeşitli yöreler ve yerleşim yerleri hakkında somut kavramlar, coğrafi, istatistikî ve demografik zengin veriler ihtiva eden yazılarını ortaya koymuş olan Kâtip Çelebi[40], 1657 yılında Konstantinopolis’te vefat etmiştir.
Kâtip Çelebi, “Cihannüma” çalışmasında “İklim-i Ermeniyye”ye (Ermenistan Bölgesi) özel bir yer ayırmış ve Ermenistan’ın eyaletleri ile bölgelerini listelemiştir[41] (bk. Resim 11 ve 12).
Kâtip Çelebi tarafından “İklim-i Ermeniyye” çalışmasında belirtilen bölgelerde “Eyalet-i Van”, “Barkiri” (Berkri), Akhlat (Ahlat/Khlat), Tatvan (Datvan), Muş (Taron), Khoşab, “Eyalet-i Erzrum” vs. göze çarpmaktadır. Günümüz Türkiye devletinin, isimleri deforme etmeye yönelik yaygın yaklaşımının aksine Süphan Dağı’nın, Kâtip Çelebi tarafından “Subhan” veya Suphan” değil de, “Siban” olarak anılması belirtmeye değer.
7. Ahmed Dede Müneccimbaşı (1631-1702), “Sahaifü’l-Ahbâr-i Müneccimbaşı” (1868).
Osmanlı tarihçisi, gökbilimci ve müneccim Ahmed Dede Müneccimbaşı, Selanik’te doğmuştur. Ahmed Lütfullah mahlasıyla da tanınan Müneccimbaşı, IV. Mehmet’in müneccimbaşısı olmuş, gökbilimciliği ve tarihçiliği babası Lütfullah Karaman’ın yanında öğrenmiştir. Dünya ve Osmanlı tarihiyle ilgili çalışmalarından[42] tahminen 1672[43] yılında Arapça yazılmış olan “Sahaifü’l-Ahbâr” belirtilmeye değer. Müneccimbaşı’nin bu çalışması daha sonra Osmanlıcaya çevrilerek, “Sahaifü’l-Ahbâr-i Müneccimbaşı” (Müneccimbaşı’nın Haber Sayfaları) başlığıyla 1868 yılında yayınlanmıştır.
Üç ciltlik bu çalışmanın ilk cildinde yazar “Eramene muluk”a (Ermeni Krallıkları) özel bir başlık ayırmış ve Ermeni tarihinin farklı kademelerini[44] ayrıntılı bir şekilde tahlil ederek, Ermeni ulusunun beşiği olan “Ermeniyye”ye (Ermenistan) yönelik Ermenilerin egemenliğini kesin bir şekilde belirlemektedir[45] (bk. Resim 13).
Ahmed Dede Müneccimbaşı’nın, bulunduğu zamanın bilimsel kazanımlarıyla karşılaştırıldığında, “Ermeniyye”nin (Ermenistan) coğrafik konumunu son derece kesin bir şekilde tanımlamış olduğunu belirtmek gerekir. Böylelikle, ikinci ciltte Ermenistan’ın önemli şehirleri ile bölgelerinin ismi Van, Muş (Taron), Erzincan (Yerzınka), Melazcerd (Manazkert/Malazgirt), Bitlis (Bağeş) ile Terabuzan (Trapizon/Trabzon) limanı, Erciş (Arçeş), Ekhlat (Khlat/Ahlat) vs. ile bazı dikkat çeken koordinatlar[46] belirtmektedir (bk. Resim 14).
Müneccimbaşı’nın sunmuş olduğu coğrafi veriler hakkında yaklaşık bir fikir elde etmek için, aynı dönemde yaşamış olan haritacı Gerardus Mercator (1512-1594) tarafından hazırlanmış ve 1632 yılında Amsterdam’da yayınlanmış olan “NATOLİE SİVE ASİA MİNOR” başlıklı haritaya[47] bakmak gerekir.
Haritanın ilgili bölümünde gösterilen coğrafi sistem, Müneccimbaşı’nın koordinatlarına uymaktadır (bk. Resim 15).
Müneccimbaşı’nın sunduğu koordinatlar, Büyük Hayk’ın batı ve Küçük Hayk’ın doğu sınırlarını Trabzon ve Bayburt’tan başlayarak, Harput ve Malatya üzerinden Sis ve Adana’ya kadar kabaca nitelemektedir.
“Sahaifü’l-Ahbâr-i Müneccimbaşı” çalışmasında dikkat çeken bir hususa daha rastlamaktayız. Bu çalışmanın ikinci cildinin basılmış örneğinde, Ermeni krallığıyla ilgili iki başlığın tamamen çıkartılmış olduğu ortaya çıkmaktadır. Böylece, “liste”den (bk. Resim 16) görüldüğü üzere, hem belirtilen iki başlıktan önce gelen başlık, hem de daha sonraki başlık 578. sayfadan başlamakta[48], 578. sayfada ise Ermenilikle ilgili zerre kadar veri bulunmamaktadır[49].
8. İbrahim Hakkı Erzurumi (1703-80), “Marifetname” (1806)
Osmanlı filozofu ve ansiklopedicisi İbrahim Hakkı Erzurumi, Hasankale’de (Bolorapahak[50]) doğmuş ve Siirt’te[51] (Sğert) vefat etmiştir. Erzurumi’nin astronomi, matematik ve psikoloji bilgileri, verileri ve fikirlerinin derlenmiş olduğu ünlü çalışması “Marifetname” (Bilgelik Kitabı), 1756 yılında yayınlanmıştır[52]. “Marifetname’nin”1806 yılında Mustafa İbn-i Abdullah tarafından kaleme alınan elyazması seçeneğinin[53] ilk kısmında, İbrahim Hakkı Erzurumi tarafından coğrafya alanındaki güncel veriler ayrıntılı bir şekilde irdelenerek,
“Ermeniyye’den” “Amed-Diyarbakır”, “Malazgirt” (Mendskert), Akhlat, “Erciş” (Arçeş), Van ve Ani gibi bölgedeki bazı şehirlerin koordinatları sunulmaktadır[54] (bk. resim 17).
“Marifetname’nin” bir diğer elyazması örneğinde, yukarıda belirtilen koordinatların tekrarlanmasının haricinde [55] (bk. resim 16), “Revan” (Yerevan) ve Bakü’nün coğrafi koordinatları da dâhil olmak üzere, Doğu Ermenistan’ın şehirleri de belirtilmektedir[56] (bk. resim 19).
.
9. Mehmet Sait Feraizcizâde (…-1835), “Tarih-i Gülşen-i Maârif” (1836), XIX. yüzyıl
Osmanlı tarih yazımında “Ermeniyye” (Ermenistan) isminin belirtilmiş olduğu en eski örneklerinden birini, Mehmet Sait Feraizcizâde’nin “Tarih-i Gülşen-i Maârif” (Bilimlerin Seçmeli Tarihi) ciltlerinde bulmaktayız. Osmanlı tarihçisi Mehmet Sait Feraizcizâde, Bursa’da doğmuştur (doğum tarihi bilinmemektedir). Bazı kaynaklara nazaran[57] Feraizcizâde, kendi döneminin tarihi verilerine çok iyi derecede vakıf olmuş ve uzun yıllar Bursa’da tarih dersi vermiştir.
“Tarih-i Gülşen-i Maârif”in ilk cildinde birkaç kez “Ermeniyye” ismi[58] belirtilmektedir (bk. Resim 20 ve 21).
Bir başka yerde ise Sultan Mehmet Bin Sultan Murat Han Gazi[59] (Fatih Sultan Mehmet) önderliğinde “Diyar-ı-Ermeniyye”nin (Ermenistan ülkesi) Tercan (Dercan) kırlarındaki[60] askeri faaliyetlere değinilmektedir (bk. Resim 22).
10. Hayrullah Efendi (1817-1866), “Târîh-i Devlet-i Aliyye-i Osmanîyye” (1854-1864)
Osmanlı tarihçisi ve hekim Hayrullah Efendi Konstantinopolis’te doğmuş, babası, Osmanlı din adamı, teolog ve şair Abdülhak Tarhan’dan tarih ve edebiyatın esaslarını öğrenmiştir. Hayrullah Efendi, “Târîh-i Devlet-i Aliye-i Osmanîyye” (Yüce Osmanlı Devleti Tarihi) başlıklı on altı ciltlik eserin yazarıdır. Çeşitli Osmanlı, İslam ve Avrupalı kaynaklar üzerinde kurulu olan bu çalışma, Osmanlı ve dünya tarihiyle ilgili olayları yalın bir dille sunmaktadır. Belirtilen ciltler, 1854-1864 yılları arasında yayınlanmıştır[61]. Ermenistan kelimesinin, bu çalışmanın birkaç cildinde yazar tarafından defalarca belirtilmiş ve coğrafi olarak betimlenmiş olmasının haricinde, Ermenistan yüksek Platosu’nun tarihi isimleri yeterli bilimsel esaslarla tespit edilmektedir. Örneğin, bu çalışmanın altıncı cildinde, birçok kez “Büyük Ermenistan” (Büyük Hayk) ismi kullanılmıştır[62] (bk. Resim 23).
“Târîh-i Devlet-i Aliye-i Osmanîyye”nin yedinci cildinde birkaç kez “Küçük Ermenistan” (Küçük Hayk) ismine rastlamaktayız[63] (bk. Resim 24).
Resim 24
Sekizinci[64] ve onuncu[65] ciltlerde Büyük Hayk için Türkçe “büyük” kelimesinin yerine Arapça “kübra” (büyük) kelimesini de kullanmıştır (bk. Resim 25 ve 26).
11. Ahmet Vefik Paşa (1823-1891), “Fezleke-i Tarih-i Osmanî” (1871)
Osmanlı devlet adamı, diplomat, yazar ve çevirmen Ahmet Vefik Paşa, Konstantinopolis’te doğmuştur. İki kez vezir-i azam (büyük vezir, başbakan) ve iki kere de nazır-ı maarif (eğitim bakanı) görevlerinde bulunmuştur. Fransa ve İran’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun vezir muhtarı (büyükelçi) görevinde bulunmuş, İran’da elçi olduğu sürede, o zamana kadar görülmemiş bir şekilde, elçilik alanının Osmanlı bölgesi olarak ilan edilmesi konusunda resmi açıklamada bulunmuştur[66]. İlk Osmanlıca sözlüğü ile çok sayıda edebi, tarihi, siyasi ve güncel kitapların yazarı olan Ahmet Vefik Paşa’nın “Fezleke-i Tarih-i Osmanî” (Osmanlı’nın Kısa Tarihi) çalışması 1871 yılında yayınlanmıştır[67].
Ahmet Vefik “Fezleke-i Tarih-i Osmanî” çalışmasının önsözünde, Tatar egemenliği döneminde Türk boylarının hareketleri ve göçlerini ele almakta (bk. resim 27) ve aşiretlerin saldırısına maruz kalmış olan Erzincan’ın (Yerzınka) ismini Ermenistan’a ait bir yerleşim yeri olarak belirtmektedir[68].
Ahmet Vefik, kitabın farklı bölümlerinde farklı zamanların padişahlarının fetihlerini (fütuhat) analiz ederek, fethedilen bölgelerin isimlerini belirtmektedir. Örneğin, “Revan”ı (Yerevan) ve Van’ı Ermenistan eyaletleri[69] olarak anmakta (bk. Resim 28), Van’la ilgili olarak örneğin, “Erciş” (Arçeş), Bitlis (Bağeş), Hakkâri gibi, eyaletin önemli şehirlerinin isimlerini de saymaktadır.
12. Mehmet Tahir Bostanizade (…-1867) “Müsellesat-i müsteviye ve kürevîye” (1867 ve 1872)
Tarihi, coğrafi ve genel olarak sayısız bilimsel Osmanlı kaynağında Ermenistan ismi belirtilmektedir. Osmanlı matematikçisi Mehmet Tahir Bostanizade’nin çalışmasında dahi, bu konuda dikkat çekici değinmelerin var olduğunu öğrenmek ilginçtir.
“Müsellesat-i müsteviye ve kürevîye” (Küresel ve İki Boyutlu Trigonometri) kitabı ilk olarak 1867[70], ikincisinde ise 1872 yılında, “Mekteb-i Fünûn-u Harbiyye-i Şâhâne” (Harp Okulu) tarafından, “Litografya” matbaasında basılmıştır[71]. Mehmet Tahir Bostanizade, bilimsel çalışmasında coğrafi koordinatların tam hesaplanmasını ele alarak, Osmanlı şehirlerinin coğrafi verilerinin tablosunu hazırlar. Bu tabloda, Erzurum’un bulunduğu ülke olarak (bulundukları memalik) “Ermenistan” belirtilmektedir[72] (bk. resim 29).
13. Abdüllatif Hafız Efendi “Zobdat al-Coğrafya” (1867 ve 1872)
Tarihçi Abdüllatif Hafız Efendi’yle ilgili biyografik veriler bulunmamaktadır. Sadece, Mehmet Tahir Bursalı’nın verilerinden, Abdüllatif Hafız Efendi tarafından yazılan ve 1872’de[73] yayınlanan “Zobdat al-Coğrafya”nın (Coğrafya Derlemesi), XIX. yüzyıl Osmanlı coğrafi kaynakları listesinde[74] bulunduğunu öğrenmekteyiz.
Abdüllatif Hafız Efendi’nin “Zobdat al-Coğrafya”sında Erzurum Vilayeti hakkında yazılıp, harfiyen “Küçük Asya’da bulunmakta olup, Eski Ermenistan’ın Osmanlı devletine ait olan kısmının sekiz vilayetlerinden biridir”[75] diye belirtmektedir (bk. Resim 30). Diğer yedi vilayetin isimlerini ise belirtmemektedir.
14. Aziz, Sami ve Şevki (…-…), “Mir’at-ı Tarih-i Osmanî” (1876)
“Mir’at-ı Tarih-i Osmanî” (Osmanlı Tarihi Aynası) olarak anılan ve 1876 yılında Mekteb-i Sanayii matbaasında, 1886 yılında ise Mihran matbaasında yayınlanan bir diğer Osmanlı tarih cildinde ise, Osmanlı sülalesinin çıkış noktası ve sülalenin atası olan Kayı Han’ın doğum yeri olarak “Ekhlat” (Khlat/Ahlat) belirtilmekte ve “Ekhlat”ın “Ermenistan-i kübra”da[76] (Büyük Hayk) bulunduğu vurgulanmaktadır (bk. Resim 31)
Yazarı oldukları tahmin edilen kişiler (Aziz, Sami ve Şevki) hakkında kesin bilgiler bulunmayan[77] “Mir’at-ı Tarih-i Osmanî” kitabında Sultan Mehmet Çelebi’nin[78] hükümdarlığı döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun tüm “melik”ler (prens) ve “hükümdar”ların (yönetici) isim listesi[79] sunulmakta, “Ermenistan” ve yönetici Omar Mirza’nın isimleri belirtilmektedir (bk. Resim 32). Bu olgudan yola çıkarak, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortaçağ dönemi idari-bölgesel adlandırmalarında dahi “Ermenistan” isminin kullanılmış olduğunu söyleyebiliriz.
15. Süleyman Hüsnü Paşa (1838-1892) “Tarih-i Âlem” (1876)
1877-1878 Rus-Osmanlı savaşında, Osmanlı ordusunun başkumandanlarından olan Osmanlı tarihçisi Süleyman Hüsnü Paşa, 1838 veya 1840 yılında Konstantinopolis’te doğmuş, 1859 yılında askeri okulu bitirip, 1873 yılında aynı okulun müdürü olmuş ve 1876 yılında paşa rütbesine erişmiştir[80].
Süleyman Hüsnü Paşa’nın yazmış olduğu siyasi ve tarihi birkaç yapıtı arasında “Hiss-i İnkılab”ı (Devrim duygusu) ve “Tarih-i Âlem”i (Dünya tarihi) belirtmek mümkündür[81]. Süleyman Hüsnü Paşa’nın “Tarih-i Âlem” çalışması Osmanlı İmparatorluğu’nun “Meclis-i Maarif-i Askeriye”nin (Askeri Eğitim Şûrası) eğitim planı çerçevesinde 1876 yılında Konstantinopolis’te, “Mekteb-i Fünûn-u Harbiyye-i Şâhâne” (Harp Okulu) matbaasında basılmıştır.
Süleyman Hüsnü Paşa, yukarıda belirtilen çalışmasının birinci cildinde, yaklaşık 60 sayfa[82] tutan bütün bir bölümü, Nuh’un gemisinin inişinden V. yüzyıla ve Kilikya Rubinyan krallığına kadar, Ermeni tarihinin önemli kısımlarına ayırmıştır (bk. resim 33).
Süleyman Hüsnü Paşa, Ermenistan’ın coğrafi konumunu da ayrıntılı bir şekilde betimleyerek, halife Osman döneminde, 637 yılında Arap orduları komutanı Muaviye tarafından işgal edilip, İslam halifeliğine[83] bağlanmış olan “Nuseybin”, “Rehav” (Redvan olması olasıdır), Van, “Tara” (Taron, Muş), “Diyarbakır”, Mardin ve Erzurum’u, Ermenistan’ın şehirleri olarak belirtmektedir (Bk. Resim 34).
16. Ahmet Rifat Efendi (…-1898), “Nakdü’t-tevârîh” (1879)
Edebiyatçı ve resmi Osmanlı tarihçisi Ahmet Rifat Efendi tarafından hazırlanmış olan “Sicill-i Osmânî” (Osmanlı Sicili), “Lugat-ı Tarihiye ve Coğrafiye (Tarih-Coğrafya Sözlüğü) ve “Nakdü’t-tevârîh” (Anlatıların İrdelenmesi) çalışmalarının kaynak değeri olup, Osmanlı İmparatorluğu’nun ansiklopedik ilk çalışmalarındandır. Edebi mahlası Yağlıkçızade olan Ahmet Rifat Efendi, XIX. yüzyılın ilk yarısında Konstantinopolis’te doğmuştur. Genç yaşta maliye bakanlığında çalışmaya başlamış, daha sonra Osmanlı ordusunda bahriyeye geçmiştir. Devlet hizmetleri içinde özellikle Tanzimat (reform) komisyonundaki çalışmaları vurgulanmaktadır[84].
Ahmet Rifat Efendi’nin “Nakdü’t-tevârîh” çalışması 1879 yılında Konstantinopolis’te, “Nezaret-i Maarif’in (eğitim bakanlığı) özel izniyle yayınlanmıştır. Bu çalışma, içerik açısından, Âdem’den başlayarak (M.Ö. 5594) 1879 yılına kadar olan dünya ve Osmanlı tarihinin geniş bir kronolojisi olup, M.Ö. 1729 yılındaki Ermenistan ile yöneticisi (hükümdar) “Kartus”un (Ara Kardos, Yakışıklı Ara[85]) ismi ile onun Asur’a karşı sürdürdüğü savaşı, “Kartus”un ölümü, oğlu “Anuşan”ın (Anuşavan) Ninova’daki esareti vs. belirtilmektedir[86] (bk. resim 35).
Ahmet Rifat Efendi birkaç yerde Ermenistan’ın tarihi-siyasi olaylarına değinmekte ve Ermenistan’ın birçok şehrinin isimlerini sayarak, “Keysarie”nin (Kesaria/Kayseri) “İslamyan” (İslamlar) tarafından 691 yılında işgal edildiğini belirtmektedir[87] (bk. Resim 36).
17. Mehmed Mizancı Murat Bey (1854-1917), “Târih-i Umûmi” (1880)
Türk siyasetçi, gazeteci ve tarihçi Mehmed Murad Dağıstan’da doğmuştur. Tanzimat ve Hürriyet ideologu, “Mizan” gazetesinin kurucusu ve redaktörü (1886) olmuştur. Mizancı mahlası da buradan gelmektedir. Ondan fazla çalışmasının içinde Panosmanist ve Panislamist yazıları göze çarpmaktadır[88].
Mizancı’nın “Tarih-i Umumi” çalışması, “Nezaret-i Maarif”in (eğitim bakanlığı) özel izniyle 1880-1882 yıllarında dört cilt olarak yayınlanmış, Hürriyetten sonra, 1910 yılında da olmak üzere, birkaç kez daha yeniden basılmıştır.
“Târih-i Umûmi”nin ilk basımındaki ilk cildinde, Ermenistan tarihine ayrı bir bölüm ayıran Mehmet Murat, Ermeni devletinin, yaklaşık M.Ö. 2600 yılında[89] Hayk liderliğinde kurulmuş olduğunu belirtmektedir (bk. Resim 37).
Mehmet Murat’ın kanısına göre Ermenistan’ın Asur, İran, Makedonya, Bizans, Selçuk Türkleri ve nihayetinde de Osmanlıların egemenliği altında kalarak, Ermenilerin tabii milli yaşam düzeninin bozulmuş olduğu ilginçtir[90].
18. Ahmet Rifat Efendi (…-1895), “Lugat-ı Târihiyye ve Coğrafiyye” (1881)
Ahmet Rifat Yağlıkçızade’nin diğer kitabı olan “Lugat-ı Târihiyye ve Coğrafiyye” de, “Nezaret-i Maarif”in (eğitim bakanlığı) özel izniyle 1881 yılında Konstantinopolis’te yayınlanmıştır. Ahmet Rifat, belirtilen ansiklopedinin ilk cildinde sadece Ermenistan tarihinin kökenini ayrıntılı bir şekilde takdim etmekle kalmayıp, ata Hayk’ın başında bulunduğu “Aramyan” hanedanlığı zamanındaki Ermenistan’ın coğrafi mevkisini kesin bir şekilde belirtmektedir. Ahmet Rifat’a istinaden “Memalik-i Ermeniyye” (Ermenistan bölgesi) sınırları, Kafkas dağlarını ve Ermeni Torosları içine alarak, kuzeyde “Gurcistan” (Gürcistan) ve “İmrehli” (günümüzde Gürcistan’ın İmereti bölgesi), doğuda “Kırdıstan” ve “”Adrbecan” (Adrpatakan/Azerbaycan), güneyde “El Cezire” (Mezopotamya) ve batıda “Anatolia”ya kadar uzanmaktadır[91] (bk. resim 38).
Ahmed Rifat bu ciltte, Arşakuni hanedanlığından kral “Artaban” (Artavan) döneminde “Ermenistan-ı-kebir” (Büyük Hayk) ve “Küçük Ermenistan”ın (Küçük Hayk) varlığı olgusunu nitelemektedir[92] (bk. resim 39).
Ahmed Rifat Efendi’nin ansiklopedisinin farklı ciltlerinde birçok kez “Ermenistan” isminin belirtilmiş olmasına ve coğrafi sınırlarının belirtilmiş olmasına rağmen, “Ermenistan” terimine ayrıca değinilmemiş ve yazar sadece “Ermeni” teriminin açıklamasıyla yetinmiştir[93] (bk. resim 40). Bu durum, ansiklopedinin bilimsel olma vasfıyla uyuşmamaktadır.
***
Kanaatimizce, sansürün bu şekilde açıkça dışavurumu, Sultan II. Abdülhamit’in talimatıyla, coğrafi-bölgesel Ermenistan teriminin belirtilmesinin, resmi Osmanlı belgelerinde genel olarak yasaklanmış olmasıyla açıklayabilmek mümkündür.
Bu talimat nedeniyle de “Ermenistan” yerine sık-sık Erzurum veya başka bir vilayet ismi kullanılmıştır. Abdülhamit’in “Ermenistan” terimine olan hassasiyetini de büyük bir ihtimalle Rus-Osmanlı savaşı neticesinde, 1878 yılında imzalanan San Stefano Antlaşması’nın 16. maddesinde yer bulan “Ermenistan” kelimesine yormak mümkündür. Sorunun çözülmesinin aksine, sorunu yok saymaya yönelik kurnaz siyaset, hem Osmanlı İmparatorluğu’na, hem de Türkiye Cumhuriyeti’ne has resmi duruştur. San Stefano Barış Antlaşması’nın 16. maddesi, “Rus birliklerinin, Ermenistan’ın Türkiye’ye geri verilecek olan kısımlarından çıkması durumunda çatışmalar ve sorunlar meydana gelebileceği ve bunların iki ülke arasındaki iyi ilişkilere etki edebileceği göz önünde tutularak, Bab-ı Ali, Ermenilerle meskûn bölgelerin yerel ihtiyaçlarından doğan reformları ve iyileştirmeleri hemen gerçekleştirmeye ve Ermenilerin Kürtler ve Çerkezlere karşı güvenliğini tesis etmekten sorumludur”,- diye belirtmektedir[94]. Aynı yıl içinde, 1878’de, Berlin Konferansı’nda Türk diplomatlar, büyük ihtimalle Britanyalı meslektaşlarının telkiniyle, “Ermenistan” terimini yeni barış antlaşmasının 61. maddesinden tamamen çıkartıp, “Ermeni Eyaletleri” terimini de “Ermenilerle meskûn bölgeler” olarak değiştirmiştir.
San Stefano Barış Antlaşması’nın tam metninin, “Ermenistan” kelimesinin içinde kaçınılmaz olarak sansürden ırak kalmış olarak, Osmanlı İmparatorluğu’nda ancak dört yıl sonra, 1882 yılında, “Ceride-i Askeriye”nin (Askeri Yayınevi) “Muâhedât Mecmûası” dizisinin üçüncü cildinde[95] (bk. resim 41) resmi olarak yayınlanmış olduğunu belirtmek gerekir.
Bu verilerden yola çıkarak, “Ermenistan” kelimesinin kullanılmasının engellenmesiyle ilgili Abdülhamit’in yukarıda belirtilen talimatının, San Stefano antlaşmasının yayınlanma tarihi olan 1880’li yılların ortalarından sonra yürürlüğe girmiş ve “Hürriyet”in galip geldiği 1908 yılına kadar sıkı sıkıya uygulanmış olduğunu tahmin edebiliriz.
Bu talimatın varlığını kanıtlamak için Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi yayınlarını, özellikle de “Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye” olarak anılan önemli belgeleri esas almak gerekir.
Belirtilen yıllık (kısaca Devlet Salnamesi veya Salname-i Devlet), Osmanlı İmparatorluğu’nun kamusal alanını aydınlatan en önemli kaynaklarından olup tarih, kronoloji ve takvim verileri, üst düzey idari, adli, bölgesel ve askeri yöneticilerin isimleri ile vilayetlerle ilgili istatistikî bilgiler, özgün bir format ve yıllık periyotlarla bu defterlerde derlenmiştir.
Salnameler, “Nezaret-i Maarif’in” (eğitim bakanlığı) özel izniyle 1840’ların ortalarında elyazması şeklinde[96], 1874’ten sonra ise matbuat olarak[97] yayınlanmıştır.”Salname-i Devlet’in” sayılarında, 1909’a kadar, “Vekâyi-i meşhur” (önemli olaylar) başlıklı, önemli tarihi olayların belirtildiği özel bir kronolojik kısım bulunmaktadır.
Örneğin, 1872 tarihinde yayınlanan sayısında “Hicri Tarihten Önce 2812 (M.Ö. 2191-K.Kh.) Asur soyu krallığının başlangıcı”, “Hicri Tarihten Önce 2690 (M.Ö. 2069-K.Kh.) Ermenistan krallığı başlangıcı”, “…” “Hicri Tarihten Önce 2034 (M.Ö. 1413-K.Kh.) Yahudi krallığı başlangıcı (vurgulamalar bize aittir-K.Kh.)”[98],- diye belirtilmektedir (bk. resim 42).
Bu satırların dikkat çekici yanı, Osmanlı tarihçiliğinin “Muluk-i Ermeniyye” terimini vurgulayıp, Ermeni krallığına etnik ve coğrafi açıdan özgün bir karakter atfederek, Asur ve Yahudi krallıklarından temelden ayrı tutmuş olmasıdır.
“Salname-i Devlet’in” bu nesnel ve doğru betimlemesi, 1885 yılına kadar aynen sürdürülmüştür. 1886 baskısında ise, ilgili bölümdeki “Muluk-i Ermeniyye” kısmı çıkartılarak, Asur ve Yahudilerle olanı bırakılmıştır[99] (bk. resim 43).
Hamit’in Ermeni karşıtı siyaseti ve kaba sansürünü, tarih alanında benzer keyfi uygulamaların resmi başlangıcı olarak kabul etmek mümkündür. “Salname-i Devlet” içindeki tarih sahtekârlığının, 1903 tarihli baskısında, Asurlular ve Yahudilerle ilgili olan kısımların da çıkartılmasıyla en üst mertebeye ulaşmış olduğunu belirtmek gerekir[100].
***
19. Hamid Vehbi (…-…), “Meşahir-i İslam” (1883)
Her şeye rağmen, Hamit döneminde de sansür siyasetinde bazı sapmalar gözlemlenmektedir. Yazar ve “Sabah” gazetesi çalışanı Hamid Vehbi[101] tarafından kaleme alınan “Meşahir-i İslam” (İslam Ünlüleri, 1883) dizisinde yer bulan açıkları, bu sapmalar için örnek gösterebiliriz. Hamid Vehbi hakkında veriler bulunmamaktadır. Sadece, Türkiye’nin yeni dönem biyograficilerinden biri olduğunu biliyoruz[102].
Hamid Vehbi, yukarıda belirtilen dizinin 37. ve 40. sayılarında, Arap halifelerden Mehdi Billahi[103] ve Mehmed Mutesim[104] tarafından gerçekleştirilen “fütuhat”ları (fetihler) analiz ederek, belirtilen vilayetlerin isimlerini belirtmeden, “Ermeniyye Vilayetleri”ni[105] (Ermenistan vilayetler) ve “Ermeniyye”yi[106] anlatmaktadır (bk. resim 44).
20. Mehmed Said Paşa Diyarbakırlı (1832-1891), “Mirat-ul İber” (1886)
Sayid Paşa Diyarbakırlı’nın kaleme almış olduğu ve “Nezaret-i Maarif”in resmi izniyle Konstantinopolis’teki “Karapet ve Gaspar” matbaasında 1886 yılında basılan “Mirat-ul İber” (İbret Aynası) başlıklı on ciltlik çalışması, Abdülhamit sansürünün uygulandığı devlet siyasetinden ciddi bir sapma anlamındadır. Üst düzey Osmanlı devlet görevlisi, yazar ve araştırmacı Said Paşa Diyarbakırlı Maraş, Mardin, Harput (Kharberd) ve daha başka yerlerde farklı görevlerde bulunmuş, 1891 yılında vefat etmiştir[107]. Said Paşa, “Mirat-ul İber”in birinci cildinde, Ermeni tarihini geniş bir şekilde mercek altına alarak, Küçük Asya, Mezopotamya, İran, Hindistan, Çin, Suriye, Arabistan ve Tataristan’ın yanında Ermenistan’ı da Eski Asya’nın önemli bölgelerinden biri olarak kabul etmektedir[108] (bk. resim 45).
Said Paşa Diyarbakırlı’nın tarih-coğrafya araştırmalarında Ermenistan, hem Küçük Asya, hem de “Anadolu’dan” net bir şekilde ayrı tutulmakta olup, olası yanlış anlamaların önüne geçmek için “Ermeniyye” ve “Ermenistan” terimler anlamdaş olarak kabul edilmektedir[109] (bk. resim 46).
Said Paşa Diyarbakırlı, aynı yaklaşımla Mezopotamya’nın coğrafi konumunu belirtmek amacıyla, Mezopotamya’nın kuzeyde “Ermeniyye” ile (yani Batı Ermenistan) sınır komşusu olduğunu tespit etmektedir[110] (bk. resim 47).
21. Ahmed Mithat Efendi (1844-1913), “Mufassal Tarih-i Kurun-i Cedide” (1885)
Ahmed Mithat Efendinin, 1885 yılında yayınlanan “Mufassal Tarih-i Kurun-i Cedide” (Yeni Asırların Geniş Tarihi) çalışmasına bakarak resmi sansürün belirgin bir örneğini görmek mümkündür. Osmanlı’nın “Tanzimat” dönemi yazarı, gazetecisi ve çevirmeni Ahmed Mithat Efendi, 1878 yılından itibaren “Tercüman-ı Hakikat” (Gerçeğin Tercümanı) gazetesini yayınlamış, 250’nin üzerinde siyasi ve güncel çalışmalara imza atmıştır[111].
Ahmed Mithat, “Musaffal Tarih-i Kurun-i Cedide”sinde Ermenistan kelimesini kullanmaktan son derece yakışıksız bir şekilde imtina etmiş, “Eratosthenes haritasını” dahi tahrif edilmiş olarak sunmuştur.
Kireneli Eratosthenes, M.Ö. 220 yılında coğrafi veriler toplamıştır. Bu verileri mükemmel bir şekilde açığa çıkaranlardan biri olan Keith Johnston tarafından hazırlanan “Eratosthenes haritası” 1894 yılında Boston’da “Ginn Şirketi Klasik Atlası”[112] derlemesinde (Boston, 1894) yayınlanmıştır[113]. Bu haritayı Ahmed Mithat’ın kitabında sunulan haritayla karşılaştırdığımızda, Ahmed Mithat’ın sunduğu “Eratosthenes Haritası”ndan[114] Ermenistan isminin bariz bir şekilde çıkartılmış olduğu ortaya çıkmaktadır (bk. resim 48).
Reesim 48 Solda Osmanlı, sağda ise Amerikan kaynağına göre “Eratosthenes haritası”
“Eratosthenes Haritası”nın tam şıkkının, Ahmed Mithat’ın kitabının basıldığı zaman henüz yayınlanmamış olduğunu düşünmek saflık olur. Bu kitapta, coğrafyanın babalarından Batlamyus’un haritası üzerinde de aynı yakışıksız şekilde sahtecilik yapılmıştır. Batlamyus’un (90-168), 150 yılında hazırlamış olduğu “Coğrafya” kitabında, farklı ülkelerin coğrafi verilerini toplamış oldğu bilinir. Çok sayıda coğrafyacı ve haritacı ise XV. yüzyıldan itibaren bu verileri Yunancadan Latinceye çevirerek hazırlamıştır. Yayınlanan bu haritalar “Batlamyus Haritaları” olarak tanınır. Mithat’ın kitabının yayınlanmasından tam dört yüz yıl önce, 1485 yılında ahşaba basılmış olan[115] en eski “Batlamyus Haritalarından” birini Mithat’ın kitabındaki haritayla karşılaştırdık. Kitapta sunulan “Batlamyus haritası”ndan[116] da “Ermenistan”ın çıkartılmış olduğu gözükmektedir (bk. resim 49).
Resim 49 Solda Osmanlı, sağda ise Amerikan kaynağına göre “Batlamyus haritası”
22. Ali Ferruh Ben Reşat (1865-1904), “Üss-ül Esas” (1886)
Ali Ferruh Ben Reşat tarafından hazırlanan “Üss-ül Esas” (Temellerin Temeli) başlıklı tarih kitabında Ermenistan ve bu ülkenin Selçuk Tuğrul (990-1063) tarafından fethi belirtilmektedir. Osmanlı diplomatı, yazar ve çevirmen Ali Ferruh Ben Reşat Konstantinopolis’te doğmuş, 1884 yılında Paris siyaset okulunu bitirmiş Paris, Londra ve Sankt Peterburg’da Osmanlı elçiliği memuru olarak görev yapmıştır. 1895’te Washington’da, 1899 yılında da Sofya’da Osmanlı elçiliği komiseri olmuş, bu şehirde de vefat etmiştir[117].
Ali Ferruh Ben Reşat’ın, “Nezaret-i Maarif”in (eğitim bakanlığı) resmi izniyle 1886’da Konstantinopolis’te basılan “Üss-ül Esas” başlıklı ders kitabında, Osmanlı tarihinin önemli aşamaları modern metot, özgün stil ve manzum şekilde ortaokul öğrencilerine sunulmaktadır. Manzumelerden birinde Ermenistan karşılığında “Arz-ı Ermeni” (Ermeni Bölgesi) terimi kullanılmıştır[118] (bk. resim 50).
23. Şemseddin Sami Feraşeri (1850-1904), “Kâmûs-ül A’lâm” (1889)
Feraşeri’nin, 1889 yılında Konstantinopolis’te, “Nezaret-i Maarif”in (eğitim bakanlığı) resmi izniyle yayınlanan “Kâmûs-ül A’lâm” (İsimler Sözlüğü) adlı Osmanlı ansiklopedisi, bir diğer sansür örneğidir.
Yazar, filozof ve sözlükler ile ansiklopediler hazırlayan Şemseddin Sami Feraşeri, Arnavutluk’un Yanina bölgesinin Feraşer şehrinde doğmuştur. Temel eğitimini Yanina lisesinde alan Feraşer Fransızca, İtalyanca, Yunanca, Farsça ve Arapça öğrenir. 1872 yılında İstanbul’a yerleşip, sansür dairesi sekreteri olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun içişleri bakanlığında hizmete alınır.
Abdülhamit’in emriyle ordunun denetleme komitesi üyeliğine tayin olur ve ölümüne kadar görev yapar. 42 isim çalışması arasından, bilimsel öneme haiz olan ve Osmanlı ansiklopedisi formatında önemli kaynaklardan sayılan “Kâmûs-ül A’lâm” ve “Kâmûs-ı Türkî” (Türkçe Sözlüğü) ciltleri belirtilmeye değer[119].
Şemseddin Sami Feraşeri’nin “Kâmûs-ül A’lâm” adlı ansiklopedisinin birinci cildinde “Armenia” kelimesinin karşısına “(Armenie) [bk. “Ermenie” ve “Ermenistan” terimleri]”[120],- diye not düşmektedir (bk. resim 51).
Lakin aynı cildin başka bir yerinde s.839-841, “Ermenaj”, “Ermenet”, “Ermeni” terimlerinden “Ermia”ya ve “Ermiye”ye gelene kadar, “Ermeniyye” veya “Ermenistan” terimleri hiç geçmemektedir. “Ermeni” teriminin açıklamasında dahi “Ermeniyye” veya “Ermenistan” kelimelerinden iz yoktur. Görüldüğü gibi, ansiklopedik çalışmalarda dahi sansürün komik örneklerine rastlamaktayız.
***
1908 yılında Abdülhamit’in indirilip, Jön Türklerin yönetime gelmesinden sonra, “Hürriyet”in başlangıç döneminde, aralarında resmi sansür siyaseti de olmak üzere, çok sayıda Abdülhamit engeli ortadan kaldırılır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda geçici olarak söz ve fikir hürriyeti dışavurumları ortaya çıkar. Birinci Balkan Savaşı’nda ağır bir yenilgi alan Osmanlı İmparatorluğu’nda, Enver, Cemal ve Talat başkanlığında 1913 Ocağında gerçekleştirilen darbe sonucunda yönetimdeki bakanların büyük bir kısmı öldürülüp veya uzaklaştırıldıktan sonra “üçlü” diktatörlük tesis edilir[121].
Verilere bakarak, Abdülhamit’in yönetim yıllarında, coğrafi-bölgesel Ermenistan terimiyle ilgili uygulanan sansür siyasetinin1902-1912 yıllarını kapsayan dönemde hayli yumuşamış olduğunu söylemek mümkündür.
***
24. Ahmet Rasim (1864-1932), “Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi” (1910-1912)
Sansürün yumuşamış olması konusundaki ilk örneklerden birini Ahmet Rasim tarafından hazırlanmış ve 1910-1912 yıllarında yayınlanmış olan “Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi” adlı dört ciltlik çalışmada görmekteyiz.
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti meclislerinde milletvekili, tarihçi, yazar ve gazeteci Ahmet Rasim’in, 50 yıllık araştırmacılık hayatı boyunca yayınlanmış olan etkileyici üslupla yazılı eserlerinden “Tarih-i Muhtasar-ı Beşer” (İnsanın Kısa Tarihi), “Arapların Terakkiyat-ı Medeniyesi” (Arapların Medeniyetinin Gelişimleri) başlıklı iki ciltlik ve yukarıda belirtmiş olduğumuz dört ciltlik çalışmalarını anmak mümkündür. 1932 yılında vefat etmiş[122] olan
Ahmet Rasim’in, “Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi”nin birinci cildinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun idari bölgelerinin bölünmelerini sunarken, Asya ve Avrupa’daki eyaletlerin eski ve yeni isimlerini belirterek, örneğin “Erzurum Eyaleti’ni (Eski “Ermeniyye”…)” (Erzurum Eyaleti-Tarihi Ermenistan)[123] ayrıntılı bir şekilde vermesi, Türk tarih yazımında istisnai bir durum teşkil etmektedir (bk. resim 52).
Ahmet Rasim’in geçen yüzyılın başındaki Osmanlı İmparatorluğu nüfusu ile etnik yapısı hakkında sunmuş olduğu istatistikî bilgiler içinde, etnik-dini gruplar ayrı bir başlık olarak verilmektedir[124] (bk. resim 53).
Bu tabloyla ilgili önemli bir nokta ise, bu verilere göre, geçen yüzyılda Osmanlı Türklerinin sayısının, imparatorluk halkının genel sayısının sadece %36’sını teşkil ettiği, bunun ise, imparatorluk sınırları ile Türk unsurunun etnolojik alanı arasındaki uyumsuzluğunu göstermekte olduğudur.
Osmanlıdaki ve Türkiye Cumhuriyeti’ndeki daimi çarpıtma siyasetine karşın, bazı Türk tarihçilerinin, Ahmet Rasim’in haritaları örneğinde olduğu gibi, objektif kalma prensibi takdire şayandır. Örneğin, Ahmet Rasim’in çalışmasında, Fatih Sultan Mehmet zamanında (1444-1481[125]) imparatorluğun sınırları iki farklı ölçekli haritalarla sunulmuş[126], bu haritalarda “Ermenistan”ın yaklaşık sınırları belirtilmiş ve “Anadolu”dan ayrı tutulmuştur (bk. resim 55 ve 56). Ahmet Rasim’in haritasına göre “Anadolu’nun” günümüz Türkiye’sinin batı kısmında bulunması, kanımızca da, tarihi-coğrafi gerçeklikle tamamen örtüşmektedir.
25. Ahmet Refik (1880-1937), “Büyük Târîh-i Umûmî” (1911)
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihçisi, yazar, devlet adamı ve asker Ahmet Refik, Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun casusluk ve karşı casusluk teşkilatında hizmet vermiştir.
Savaş sonrasında Batı Ermenistan ile Osmanlı İmparatorluğu’nun Ermenilerle meskûn bölgelerinde vuku bulan şiddet olaylarının kanıtlarını yerinde incelemek amacıyla derlenen yabancı gazeteciler heyetine başkanlık yapmış ve intibalarını “İki Komite, İki Kıtal” (1919) kitabında sunmuştur[127].
Ahmet Refik’in yazmış olduğu kitapları arasında “Tarih-i Encümen-i Osmanî” (Osmanlı Tarih Kurulu, 1909) ve “Büyük Târîh-i Umûmî” (Genel Büyük Tarih, 1911) çalışmaları dikkate şayandır[128].
Ahmet Refik, “Büyük Târîh-i Umûmî” adlı çok ciltli eserin birinci cildinde, “Anadolu” ve Suriye’deki etnik grupları ayrıntılı bir şekilde sunarak, Ermenistan’a ve Ermenilere geniş bir yer ayırmaktadır. Ahmet Refik’e göre Ermenistan, son derece bereketli bir ülkedir ve kuzeyinde “Kur”, “Aras” ve güneyinde Dicle, Fırat nehirleri akmakta, Van Gölü, Ararat Dağı vs. Ermenistan dahilinde bulunmaktadır[129] (bk. resim 57).
Ahmet Refik’in belirtilen çalışmasında, büyük bir kısmının Ermeni ve yabancı kaynakların ilgili verileriyle uyuşan, Ermeni tarihiyle ilgili çok sayıda tarihi veri bulunmaktadır[130].
26. Ahmed Reşid (1870-1955), “Haritalı ve Resimli Mükemmel Tarih-i Osmanî” (1912)
Ahmed Reşid tarafından yazılmış ve 1912 yılında yayınlanmış olan “Haritalı ve Resimli Mükemmel Tarih-i Osmanî” (Eklemeli Haritalar ve Resimlerle Osmanlı tarihi) çalışmasında, objektif tarihi veriler bulunmaktadır. Osmanlı diplomatı, tarihçi ve yazar Ahmet Reşid Çankırı’da doğmuştur. Çankırı Nahiyesi kaymakamı Şefik Abdullah Efendi’nin oğludur. İzmir valisi olmuş, imparatorluğun dışişleri bakanlığında görev almıştır. 1910-1912 yıllarında Galatasaray lisesinin müdürlüğünü yapmış, İttihatçı yönetimle muhalefete düşerek, 1913 yılında ülkeden kaçmış, 1919 yılında geri dönmüş ve tekrar devlet görevine dönmüş, 1920’de kendi inisiyatifiyle siyasetten uzaklaşmıştır[131].
Ahmed Reşid’in yukarıda belirtilen çalışmasındaki haritalardan birinde Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş aşamasında (1299), “Ermenistan”ın coğrafi genel konumu, komşuları “Gürcü Krallığı” (Gürcistan), “Azerbaycan” ve Kürdistan arasında belirtilmektedir[132] (bk. resim 58).
İttihatçı hükümetin elebaşları, Almanya’nın yenilmesinden sonra, 1918 yılı sonbaharında ülkeden kaçar. II. Abdülhamit’in yerine geçmiş olan Sultan V. Reşit Mehmet, tahtı Sultan VI. Vahdettin Mehmet’e devreder. Damat Ferit Paşa vezir-i azam tayin edilir ve İttihatçı üçlünün diktatörlüğü yıkılır. Yasaklanmış olan veya yeni yazılan çalışmalar, nispeten hür bir ortamda yayınlanmaya başlar. Necip Asım ve Mehmet Arif tarafından ortaklaşa hazırlanan “Osmanlı Tarihi” adlı tarih bilimi açısından değerli bir çalışma da yayınlanır.
28. Necip Asım Yazıksız (1861-1935), “Osmanlı Tarihi” (1919)
Türkiye Cumhuriyeti meclisinde milletvekili, Türkolog, tarihçi, asker Necip Asım Yazıksız Kilis’te doğmuştur. Osmanlı süvari birliği subayı Hacı Asım Bey’in oğlu, askeri okul mezunu Necip Asım, Altay dil familyasına ait eski Uygur ve Çağatay dillerinin ilk araştırmacılarından olup, çağdaş Osmanlı dilbilimciliğinin atalarından olarak kabul edilmektedir.
Yayınlanmış olan kırka yakın çalışmalarının arasından “Osmanlı Tarihi”ni belirtmek gerekir[1]. “Osmanlı Tarihi” çalışması “Tarih-i Osmanî Encümeni’nin” (Osmanlı Tarih Kurulu) girişimi ve önsözüyle 1919 yılında Konstantinopolis’te yayınlanmıştır.
Necip Asım ve Mehmet Arif, belirtilen çalışmanın birinci cildinde Altay boylarının hareketleri ile Akkoyunlu ve Selçuklu yöneticilerinin şeceresini ayrıntılı bir şekilde analiz ederek, Türklerin Ermenistan ile “Anadolu’ya” “taarruz”larını kaydedip, “istilalarını” tasdik etmektedir[2] (bk. resim 59).
Çağdaş Türk tarih yazımı tarafından öne sürülen “Türkler yerlidir, Ermeniler ise göçmen”, “Batı Ermenistan” suni terimdir” benzeri güncel yaklaşımların, Türklerin istilaları ve tesis ettikleri hâkimiyet olgusuyla mantıki açıdan sert bir çelişki içine girmektedir. Necip Asım ve Mehmet Arif’in çalışmalarındaki diğer semptomatik nokta ise, “Ermenistan”ın, “Anadolu”dan kategorik bir şekilde soyutlanması ve Ermenistan’ın, Doğu “Anadolu’nun” bir parçası olmaktan ziyade, “Anadolu’ya” sınırdaş ayrı bir ülke olarak sunulmasıdır.
29. Hüseyin Kâzım Kadri /Şeyh Muhsin-i Fani/ (1870-1934), “On Temmuz İnkılâbı ve Netâici” (1920)
“Ermenistan” coğrafi-bölgesel teriminin yer bulduğu Osmanlı İmparatorluğu döneminin son kaynaklarından biri, Hüseyin Kâzım’ın “On Temmuz İnkılâbı ve Netâici” (10 Temmuz Devrimi ve Neticeleri) çalışmasıdır. Hüseyin Kâzım Kadri Fransızca, Latince, eski Yunanca, Arapça ve Farsça dillerine hâkim olup, büyük Osmanlı ansiklopedisinin esas yazarlarından biridir.
“Hürriyet” taraftarı ve İttihat’ın resmi yayın organı olan “Tanin” gazetesinin kurucularındandır. Hüseyin Kâzım, 1912 yılında Osmanlı meclis sözcüsü vekili, İttihatçı yönetimin devrilmesinden sonra ise ticaret bakanı olmuştur. Hüseyin Kâzım’ın çalışmalarından günümüze ulaşanlar dini, siyasi ve tarih içerikli çok sayıda çalışmadan “Hak ve Hakikat” (1909), “Felâha Doğru, İslâmiyet’in Avrupa’ya Son Sözü” (1913), “Yirminci Asırda İslâmiyet” (1913), “Arnavutlar Ne Yaptılar? ” (1914), “Çar Nikola’ya Açık Mektup” (1915) ve “On Temmuz İnkılâbı ve Netâici”yi (1920) belirtmek gerekir[3]. Son belirtilen kitap, içerik açısından 1908 Tanzimat hareketinin bilimsel analizi açısından bir deneme olup, belirtilen hareketin stratejik, siyasi ve sosyoekonomik sonuçlarını ele almaktadır. Şeyh Muhsin-i Fani, Osmanlı İmparatorluğu’nun, Sultan II. Abdülhamit döneminden başlayarak, içlerinden birinin de “Ermenistan meselesi” olduğu yirmi beş stratejik sorunla karşılaşmış olduğunu belirtmektedir[4] (bk. resim 60).
Öncelikle, Şeyh Muhsin-i Fani’nin, klasik “Ermeni sorunu” (Mesele-i Ermeni) terimi yerine, “Ermenistan sorunu” terimini kullanarak, sorunun, Ermeni dünyasının tarihi hakkından doğmuş olduğunu düşündüğümüz coğrafi-siyasi önemini vurgulamak istemiş olduğu ilginçtir.
Diğer konu ise, sonuçta Şeyh Muhsin-i Fani’nin salt Türk yanlısı düşünüyor olmasına rağmen Makedonya, Arnavutluk ve Suriye gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çözüme ulaştırılmamış ana sorunları arasında[5] “Ermenistan Sorunu’na”[6] da bütün bir bölüm ayırmış olmasıdır (bk. resim 61). Bölüm başında, Ermeni Sorunu konusunun çözümü açısından beceriksizliklerini betimlemiş olarak, mecazi açıdan İttihatçı yönetime yöneltilen Celaleddin Rumi’nin bir şiirinden yapmış olan alıntı ilginçtir[7].
Şeyh Muhsin-i Fani’nin, çalışmasında sunduğu, Ermenilerin Soykırım öncesi istatistiksel verileri[8] (bk. resim 62), Ahmet Rasim’in belirtmiş olduğu kaynaktaki bilgilerle büyük oranda örtüşmektedir[9] (bk. resim 53).
İki kaynaktaki verilerin farklılığı, esasen Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa tarafındaki Ermenilerin sayısıyla ilgili olup, bu sayı Rasim’e göre dört yüz bin, Fani’ye göre ise iki yüz elli bin olmuştur. Ermenilerin Asya’daki nüfusunu ise ikisi de, gerçek sayıdan büyük oranda farklı bir rakam olan, bir milyon beş yüz bin olarak kabul etmektedir.
Sonuç\
Yukarıda sunulan kaynaklardan çıkartılabilecek olan sonuç, Osmanlı tarih yazımının “Ermenistan” kavramına hayli geniş çapta yer vermiş olup, tarihi-coğrafi niteliklerini yaklaşık olarak sunmuş olduğudur. Bu nitelendirmelerin genel mantığı, günümüz Türk tarihçiliğinin, bugünkü Türkiye sınırları dâhilinde bir Ermenistan’ın hiçbir zaman var olmamış olduğu şeklindeki uydurma yaklaşımıyla tamamen ters düşmektedir.
Osmanlı tarih biliminin gerekçelendirmesiyle sunulmuş olan kanıtlar, Ermenilerin en az dört bin yıldır kendi anavatanlarında yaşamış olup, ata topraklarının Selçuklu ve Osmanlı sultanlarının fetihleri, “fütuhatları” ve bunun getirdiği cebri ihtida, toplu tehcirler, periyodik katliamlar ve nihayetinde de tam bir soykırım sayesinde aşamalı olarak işgal edilmiş olduğunu en iyi şekilde kanıtlamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti tarafından benimsenmiş olan, Ermeni Soykırımı’nı inkâr etme siyaseti, aslında Ermenistan’ı kendi egemenliği altında tutma ve Türkiye’nin günümüzdeki toprak bütünlüğünü koruma sorunu ve devlet stratejisidir.
[2] Necip Asım ve Mehmet Arif, Osmanlı Tarihi, birinci cilt, Konstantinopolis, Rumi 1335 (1919), ss.324, (Osm. نجيب عاصم و محمد عارف، عثمانلی تاريخی، برنجی جلد، استامبول، ١٣٣۵ رومی (١٩١٩ م.)،ص ٣٢۴).
[4] Şeyh Muhsin-i Fani, On Temmuz İnkılâbı ve Netâici, Konstantinopolis, Rumi 1336 (1920), s.52, (Osm. شيخ محسن فانی، ١٠ تموز انقلابی و نتايجی، استانبول، ١٣٣۶ رومی (١٩٢٠ م.)،ص ۵٢).
[5] A.g.e., s.113.
[6] A.g.e., s.113-146.
[7] Tercümesi “Çılgınlık pamuğunu kulağından çıkar ki, dünyanın gümbürtüsü kulağına gelsin”.
[8] A.g.e., s.122.
[9] Ahmet Rasim, a.g.e., s.494.
[3] Bk. Amir Nasir Katuzyan, Külliyat-ı Hogug (Hukukun esasları), Tahran, 1384 Şemsi tarih (2005), s.37.
[4] Bk. http://www.ettelaathekmatvamarefat.com/new/index.php?option=com_content&view=category&layout=blog&id=22&Itemid=32
[5].Bk. Chaim Gans, Is There a Historical Right to the Land of Israel?, Azure no. 27, Winter 5767, 2007, p. 58
[6] Chaim Gans, Is There a Historical Right to the Land of Israel?, Azure no. 27, Winter 5767, 2007, p. 59
[7] A.g.e.
[8] Zaafari Veltani Asğar, Negahi be cazaer-e Tomb va Abumusa (İran adaları Tunb ve Abu Musa’ya bir bakış), Siyasi ve Uluslararası Araştırmalar Bürosu, Tahran, Şemsi 1376 (1997), s.326.
[12] Bk. Gottfried Hagen, Kâtib Çelebi and Sipahizade, Essays in honour of Ekmelddin Ihsanoglu, vol. I, Istanbul, 2006, pp. 525-542. (http://www.academia.edu/3119833/Katib_Celebi_and_Sipahizade)
[13] Mehmet ibn-i Ali Sipahizade, Evdahü’l-mesalik ila ma’rifeti’l-büldan ve’lmemalik (Ar. elyazması), Konstantinopolis, Hicri 993 (1585), s.74, (Osm. محمد ابن علی سپاھی زاده، اوضح المسالک الی معرفه البلدان والممالک، استامبول، ٩٩٣ ھجری قمری (١۵٨۵ م)،ص ٧۴).
[15] Mehmet ibn-i Ali Sipahizade, a.g.e., s.101, 162, 312, 316 ve 331.
[16] Mehmet ibn-i Ali Sipahizade, a.g.e., s.74, (Osm. محمد ابن علی سپاھی زاده، اوضح المسالک الی معرفه البلدان والممالک، استامبول، ٩٩٣ ھجری قمری (١۵٨۵ م)،ص ٧۴).
[19] Mustafa Ali ibn-i Ahmet (Gelibolulu), Künhü’l-Ahbâr (Osm.), birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1277 (1861), s.229, (Osm. مصطفی علی ابن احمد (کليبولو)، کنه الخبار، برنجی جلد، استامبول، ١٢٧٧ ھجری قمری (١٨۶١ م)،ص ٢٢٩).
[21] Bk. a) catalog.hathitrust.org/Record/008890031 ve b) en.wikipedia.org/wiki/Mustafa_%C3%82l%C3%AE
[22] http://tarihvemedeniyet.org/wp-content/gallery/harita-sergisi/gelibolulu-mustafa-ali-dunya-haritasi2.jpg
[23] Mehmet Tahir Bursalı, Osmanlı Müellifleri (Osmanlı yazarları), üçüncü cilt, Konstantinopolis, Hicri 1342 (1924), s.307, (Osm. محمد طاھر بروسه لی، عثمانلی مولفلری، اوچنچی جلد، استامبول، ١٣۴٢ ھجری قمری (١٩٢۴ م)،ص ٣٠٧).
[25] Mustafa Ali ibn-i Ahmet, a.g.e., s.229.
[26] A.g.e., s.225.
[27] A.g.e., s.213.
[28] A.g.e.
[29] Bk. http://osmanliruhu1453.blogspot.co.uk/2013/01/17yuzyil-osmanli-tarihcileri-ve-eserleri.html
[30] Mehmet Tahir Bursalı, a.g.e., s.11-12.
[31] Mehmet Tahir Bursalı, a.g.e., s.140.
[32] “Aran” günümüz “Azerbaycan Cumhuriyeti”, eski Şirvan’ın ismi olmuştur-K.Kh.
[33] Mehmet bin Mehmet Edrenevi, Nuhbetü’t-Tevarih ve’l-Ahbar (Osm. elyazması), Konstantinopolis, Hicri 1276 (1859), s.18, (Osm. محمد ابن محمد ادرنوی، نخبته التواريخ و الاخبار، استامبول، ١٢٧۶ ھجری قمری (١٨۵٩ م)،ص ١٨).
[35] Mehmet Hemdemi Solakzade, Tarih-i Solakzade, Konstantinopolis, 1297 Hicri tarih (1880), s.6.
[37] Mehmet Tahir Bursalı, a.g.e., s.124.
[41] Kâtip Çelebi, Cihannüma, Konstantinopolis, Hicri 1145 (1732), s.10-11, (Osm. حاجی خليفه کاتب چلبی، جھان نما، استامبول، ١١۴۵ ھجری قمری (١٧٣٢ م)، برنجی جلد،ص ١٠ و ١١).
[43] Mehmet Tahir Bursalı, a.g.e., s.142-143.
[44] Ahmet Dede Müneccimbaşı, Sahaifü’l-Ahbâr-i Müneccimbaşı (Osm.), birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1285 (1868), s.652-663, (Osm. ۶۵٢- احمد دھده منجم باشی، صحائف الخبار منجم باشی، برنجی جلد، استامبول، ١٢٨۵ ھجری قمری (١٨۶٨ م)،ص ۶۶٣).
[45] A.g.e., s.655.
[46] A.g.e., s.507.
[48] Ahmet Dede Müneccimbaşı, a.g.e., liste.
[49] A.g.e., s.578.
[50] “Hasankale eskiden Bolorapahak ismiyle tanınmaktaydı. Birçokları tarihi Basen kalesi ile özdeşleştirmekte, bazı araştırmacılar ise eski Vağarşavan olarak kabul etmektedir. XIV.-XV. yüzyıldan itibaren Hasankale olarak adlandırılmıştır”. (http://www.dasaran.am/apps/wiki/view/id/7582).
[54] İbrahim Hakkı Erzurumi, Marifetname (Osm. elyazması), Konstantinopolis, Hicri 1220, (1806), s.86, (Osm. ابراھيم حقی ارضروملی، معرفتنامه، استامبول، ١٢٢٠ ھجری قمری (١٨٠۶ م)،ص ٨۶).
[55] İbrahim Hakkı Erzurumi, Marifetname (Osm. elyazması), Konstantinopolis, Hicri 1284 (1867), s.136, (Osm. ابراھيم حقی ارضروملی، معرفتنامه، استامبول، ١٢٨۴ ھجری قمری (١٨۶٧ م)،ص ١٣۶).
[56] A.g.e., s.134.
[58] Mehmet Seyit Feraizcizade, Tarih-i Gülşen-i Maârif, birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1252 (1836), s.294 ve 407, (Osm. محمد سعيد فرائضجی زاده، تاريخ گلشن معارف، استامبول، ١٢۵٢ ھجری قمری (١٨٣۶ م)، برنجی جلد،ص ٢٩۴ و ۴٠٧).
[59] 1444-1446 ve 1451-1481 yıllarında iki kere Osmanlı Devleti’nin yönetimini üstlenmiş olan II. Mehmet, ikinci yönetim süresinde Konstantinopolis’i fethedip, “fatih” unvanını elde etmiştir (bk. http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_sultans_of_the_Ottoman_Empire).
[60] Mehmet Seyit Feraizcizade, a.g.e., s.406.
[62] Hayrullah Efendi, Târîh-i Devlet-i Aliyye-i Osmanîyye, altıncı cilt, Konstantinopolis, 1854-64, s.10, (Osm. خيرلله افندی، تاريخ دولت عليه عثمانی ، التنجی جلد، استامبول،ص ١٠).
[63] A.g.e., yedinci cilt, s.19.
[64] A.g.e., sekizinci cilt, s.113.
[65] A.g.e., onuncu cilt, s.12.
[68] Ahmet Vefik Paşa, Fezleke-i Tarih-i Osmanî, Konstantinopolis, Hicri 1288 (1871), s.2, (Osm. احمد وفيق پاشا، فذلکۀ تاريخ عثمانی، استامبول، ١٢٨٨ ھجری قمری (١٨٧١ م)،ص ٢).
[69] A.g.e., s.125.
[72] Mehmet Tahir Bostanizade, Müsellesat-i müsteviye ve kürevîye, Konstantinopolis, Hicri 1288 (1872), s.87, (Osm. محمد طاھر بستانی زاده، مثلثات کرويه، استامبول، ١٢٨٨ ھجری قمری (١٨٧٢ م)،ص ٨٧).
[74] Mehmet Tahir Bursalı, a.g.e., s.321.
[75] Abdüllatif Hafız Efendi, Zobdat al-Coğrafya, Konstantinopolis, Hicri 1288 (1872), s.85, (Osm. حافظ عبداللطيف افندی، ذبده الجغرافيا، استامبول، ١٢٨٨ ھجری قمری (١٨٧٢ م)،ص ٨۵).
[76] Aziz, Sami ve Şevki, Mir’at-ı Tarih-i Osmanî, Konstantinopolis, Hicri 1293 (1876), s.2, (Osm. عزيز، سامی، شوقی، مرأت تاريخ عثمانی، استامبول، ١٢٩٣ ھجری قمری (١٨٧۶ م)،ص ٢).
[78] 1413-1421 yıllarında padişah olan I. Mehmet (1390-1421) “Çelebi” olarak anılmıştır. (bk. http://en.wikipedia.org/wiki/Mehmed_I).
[79] Aziz, Sami ve Şevki, a.g.e., s.2.
[82] Süleyman Hüsnü Paşa, Tarih-i Âlem, birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1293 (1876), s.543-603.
[83] A.g.e., s.598.
[86] Ahmet Rıfat Efendi, Nakdü’t-tevârîh, Konstantinopolis, Hicri 1296 (1879), s.19, (Osm. احمد رفعت افندی (ياقلكچی زاده)، نقد التواريخ، استامبول، ١٢٩۶ ھجری قمری (١٨٧٩ م)،ص ١٩).
[87] A.g.e., s.176.
[89] Mehmet Murat, Târih-i Umûmi, birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1300, (1882), s.214, (Osm. محمد مراد، تاريخ عمومی، برنجی جلد، استامبول، ١٣٠٠ ھجری قمری (١٨٨٢ م)،ص ٢١۴).
[90] Bk. a.g.e.
[91] Ahmet Rıfat Efendi, Lugat-ı Târihiyye ve Coğrafiyye, birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1299 (1881), s.176, (Osm. احمد رفعت افندی (ياقلكچی زاده)، لغات تاريخيه و جغرافيه، برنجی جلد، استامبول، ١٢٩٩ ھجری قمری (١٨٨١ م)،ص ١٧۶).
[92] A.g.e., s.121.
[93] A.g.e., s.133.
[95] Muâhedât Mecmûası, Ceride-i Askeriye, dördüncü cilt, Konstantinopolis, Hicri 1298 (1882), s.194, (Osm. معاھدات مجموعه سی، جريده عسکريه، دردنجی جلد، استامبول، ١٢٩٨ ھجری قمری (١٨٨٢ م)،ص ١٩۴).
[96] Yıllığın sayılarının listesi bk. http://catalog.hathitrust.org/Record/003517074
[97] Bk. ayrıca, http://tarihvemedeniyet.org/e-kutuphane/osmanlica-basma-eserler/?searchll=Devlet%20Salnamesi
[98] “Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye”, No.27, Konstantinopolis, Hicri 1289 (1872), s.16, (Osm. سالنامه دولت عليه عثمانيه، نومرو ٢٧ ، استامبول، ١٢٨٩ ھجری قمری (١٨٧٢ م)،ص ١۶).
[99] A.g.e.
[100] “Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye”, No. 27, Konstantinopolis, Hicri 1321 (1903), s.14, (Osm. سالنامه دولت عليه عثمانيه، نومرو ٥٩ ، استامبول، ١٣٢١ ھجری قمری (١٩٠٣ م)،ص ١۴).
[101] Hamit Vehbi’nin gazetecilik faaliyetiyle ilgili bk. Ayten Görgülü, prof. dr. Hale Şivgin, Arnavut Bağımsızlığın Osmanlı Gazetelerinden İncelenmesi (Tanin, Tercüman-ı Hakikat, İkdam Ve Sabah\1912–1913), T.C. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dali, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, s.18
[103] Arap-İslam Abbasi hanedanlığının ikinci halifesi olan Mehdi Billah, 775-785 yıllarında hüküm sürmüştür. (bk. http://en.wikipedia.org/wiki/Al-Mahdi).
[104] Arap-İslam Abbasi hanedanlığının sekizinci halifesi olan Mehmet Mutesimi, 833-842 yıllarında hüküm sürmüştür. Annesi etnik Türk’tür. Mutesimi, özel bir emirle, Türk esirlerin halifelik ordusunda askere alınmalarına izin veren ilk halifedir. (bk. http://en.wikipedia.org/wiki/Al-Mu%27tasim).
[105] Hamit Vehbi, Meşahir-i İslam, üçüncü ve dördüncü ciltler, Konstantinopolis, Hicri 1301 (1883), s.1183, (Osm. حميد وھبی، مشاھير اسلام، جلد اوچنجی و دردنجی، استامبول، ١٣٠١ ھجری قمری (١٨٨٣ م)،ص ١١٨٣).
[106] A.g.e., s.1266.
[108] Sayit Paşa Diyarbakırlı, Mirat-ul İber, birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1304 (1886), s.166, (Osm. سعيد پاشا دياربکرلی، مرآت العبر، برنجی جلد، استامبول، ١٣٠۴ ھجری قمری (١٨٨۶ م)،ص ١۶۶).
[109] A.g.e., s.175.
[110] A.g.e., s.178.
[112] Ginn and Company’s Classical Atlas
[114] Ahmet Mithat, Mufassal Tarih-i Kurun-i Cedide, Konstantinopolis, Hicri 1303 (1885), s.73, (Osm. احمد مدحت افندی، مفصل – تاريخ قرون جديده، استامبول، ١٣٠٣ ھجری قمری (١٨٨۵ م)،ص ٧٣).
[116] Ahmet Mithat, a.g.e., s.88.
[118] Ali Ferruh Ben Reşat, Üss-ül Esas, Konstantinopolis, Hicri 1304 (1886), s.41, (Osm. علی فرخ ابن رشاد، اس الاساس، استامبول، ١٣٠۴ ھجری قمری (١٨٨۶ م)،ص ۴١).
[120] Şemsettin Sami Feraşeri, Kâmûs-ül A’lâm, birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1306 (1889), s.142, (Osm. شمس الدين سامى فراشرى، قاموس الاعلام، برنجی جلد، استامبول، ١٣٠۶ ھجری قمری (١٨٨٩ م)،ص ١۴٢).
[123] Ahmet Rasim, Resimli ve Haritalı Osmanlı Tarihi, birinci cilt, Konstantinopolis, Hicri 1328 (1910), s.492, (Osm. احمد راسم، رسملی و خريطه لی – عثمانلی تاريخی، برنجی جلد، استامبول، ١٣٢٨ ھجری قمری (١٩١٠ م.)،ص ۴٩٢).
[124] A.g.e., s.494.
[126] Ahmet Rasim, a.g.e., s.129 ve 148.
[127] Bk. http://hy.wikipedia.org/wiki/%D4%B1%D5%B0%D5%B4%D5%A5%D5%A4_%D5%8C%D5%A5%D6%86%D5%AB%D6%84
[129] Ahmet Refik, Büyük Târîh-i Umûmî, Konstantinopolis, Rumi 1328 (1911/1912), s.345-346, (Osm. ٣۴۵- ١٩١١ م.)،ص ٣۴۶ / احمد رفيق، بيوک تاريخ عمومی، استامبول، ١٣٢٨ رومی (١٩١٢).
[130] Bk. a.g.e., s.345-353.
[132] Ahmet Reşit, Haritalı ve Resimli Mükemmel Tarih-i Osmanî, Konstantinopolis, Rumi 1328 (1912), s.10, (Osm. احمد رشيد، خريطه لی و رسملی مکمل تاريخ عثمانی، استامبول، ١٣٢٨ رومی (١٩١٢ م.)،ص ١٠).
[134] Hüseyin Nesimî Giridî, Sahib-i Zuhur, Konstantinopolis, Hicri 1332, 1329 Roma takvimi (1914), s.121, (Օսմ.` حسين نسيمی کريدی، صاحب ظھور، استامبول، ١٣٣٢ ھجری، ١٣٢٩ رومی (١٩١۴ م.)،ص ١٢١).
[136] Necip Asım ve Mehmet Arif, Osmanlı Tarihi, birinci cilt, Konstantinopolis, Rumi 1335 (1919), ss.324, (Osm. نجيب عاصم و محمد عارف، عثمانلی تاريخی، برنجی جلد، استامبول، ١٣٣۵ رومی (١٩١٩ م.)،ص ٣٢۴).
[138] Şeyh Muhsin-i Fani, On Temmuz İnkılâbı ve Netâici, Konstantinopolis, Rumi 1336 (1920), s.52, (Osm. شيخ محسن فانی، ١٠ تموز انقلابی و نتايجی، استانبول، ١٣٣۶ رومی (١٩٢٠ م.)،ص ۵٢).
[139] A.g.e., s.113.
[140] A.g.e., s.113-146.
[141] Tercümesi “Çılgınlık pamuğunu kulağından çıkar ki, dünyanın gümbürtüsü kulağına gelsin”.
[142] A.g.e., s.122.
[143] Ahmet Rasim, a.g.e., s.494.
Leave a Reply