Türkiye’deki Işık Sönebilir

NYTPeygamber’in evinde Ermenilerin Hıristiyanlığı ve Batı Uygarlığını Korumak İçin Yaptıkları Her Şey

BY ARSHAG MAHDESIAN
Ermeni Editör ve Yayıncı
28 Ekim 1915

The New York Times Editörüne: Türk mezaliminin önde gelen savunucularından Ziya Müftüzade, Osmanlı hükümetinin işlediği suçları ipe sapa gelmez ifadelerle hafife almaya ve haklı çıkarmaya çalışırken soruyor: “Ermenistan nerede?” 

Müftüzade, Rusya, İran ve Türkiye olmak üzere üç devlet arasında bölündüğü için Ermenistan’ın artık var olmadığını ileri sürüyor. Ancak Polonya da üç devlet arasında bölünmüş durumda. Biz “Polonya nerede?” diye soruyor muyuz? 

Halep, Adana, Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbekir, Mamurat-ül Aziz ve Sivas Türkiye topraklarında. Türk hükümetinin kendisi Rus-Türk savaşı sırasında Ermenistan’ın varlığını resmen kabul etmişti. Türk ordusu yenilgiye uğradığında Sultan ve danışmanları, muzaffer Rusya’ın Erzurum, Diyarbekir ve Sivas’ı ilhak edebileceğini anlamıştı. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti Ermenilerden yaşadıkları vilayetler için Osmanlı hükümdarlığı altında siyasi özerklik talep etmelerini istemişti. Ancak İngiliz filosu İstanbul önlerine geldiğinde Türkiye bundan cesaret alarak Rus delegasyonunun Ayastefanos Antlaşması’nın XVI. Maddesi’nde yer alan “Ermenilere idari özerklik” ifadesini kabul etmemiş, bunun üzerine söz konusu ifade “Reformlar ve ıslahat” olarak değiştirilmişti. Söz konusu reform ve ıslahat uygulamaları Türk topraklarını işgal eden Rusya tarafından garanti altına alınacaktı. Berlin Kongresi’nde, Büyük Britanya’nın çabalarıyla Rusya’nın işgaline ilişkin bölüm çıkarılmış ve Berlin Antlaşması’nın LXI. Maddesi Ayastefanos Antlaşması’nın XVI. Maddesi’nin yerini almıştı. Ayastefanos Antlaşması’nın XVI. Maddesi ile Berlin Antlaşması’nın LXI. Maddelerinde vücut bulan diplomatik görüşmeler, Türk İmparatorluğu’nda Ermenistan’ın varlığını tartışılmaz bir şekilde kabulü anlamına gelmiştir.  

Ayrıca bir ulusun varlığı yalnızca onun siyasi bağımsızlığı ile değil, onun uygarlaştırıcı faaliyetleriyle de belirlenir. İmparatorluğun toplam nüfusunun 32 milyon olduğu tahmin edilmektedir. Bunun yalnızca 1 milyon 100 bini Ermenidir. Ancak Ermenilerin 82 bin öğrencinin okuduğu 782 eğitim kuruluşu varken, Türklerin yalnızca 150 okulu ve 17 bin öğrencisi vardır. 

Türk İmparatorluğu’nda Ermenilerin ekonomik gücü hakkında bir fikir vermek için belirtelim: Marcel Leart’ın kayıtlarına göre, altı Ermeni Vilayetinden en küçüğü olan Sivas’ta 166 ithalatçı vardır ve bunların 141’i Ermeni, 13’ü Türk, 12’si Rumdur.  

150 ihracatçıdan 127’si Ermeni, 23’ü Türktür.  

37 banker ve kapitalist’ten 32’si Ermeni, yalnızca 5’i Türktür. 

9.800 dükkan sahibinden 6.800’ü Ermeni ve yalnızca 2.550’si Türktür. Geri kalanlar çeşitli milliyetlerden kişilerdir.   

Yerli sanayi için de aynı durum geçerlidir. 153 fabrika ve un fabrikasından 130’u Ermenilere, 20’si Türklere ve 3 halı imalathanesi yabancı ve yabancı ortaklı şirketlere aittir. Bütün bu işletmelerin personeli Ermenidir. Çalışanların sayısı 17.000 olup, bunların 14.000’i Ermeni, 3.500’ü Türk, 200’ü Rum ve diğer milliyetlerdendir. 

Türkler Orta Asyanın Turan ırkındandır. Onların Suriye, Mezopotamya, Bizans, Arabistan, Mısır, Ermenistan ve Yunanistan’da ortaya çıkmalarıyla birlikte buralarda uygarlık yok olmuştur. Türklerin bu çölleştirici etkisini Victor Hugo şu çok yerinde sözlerle ifade etmiştir: “Les Turcs ont passé a tout est ruine et deuil.” (Türkler geçtiği yerlerde arkalarında yıkıntı ve ağıtlar bırakmışlardır). Türklerin Araplarla hiçbir kan bağı yoktur, bu nedenle de onların uygarlığı üzerinde hiçbir hakları yoktur. Arap, Türkten tamamen umudunu kesmiştir. Arapçada şöyle bir laf vardır:

Üç şey uğursuzluk getirir – Çekirge, haşarat ve Türk. 

Her taraftan yıkıcı Türk toplulukları tarafından kuşatılmış olan Ermeniler, önce Hıristiyan olmaları, sonra da kültürleri ile batı uygarlığının temsilcileri olmuşlardır. Türkler Osmanlı İmparatorluğu’nda caniler yetiştirirken, Ermeniler doktorlar, zanaatkârlar ve bilginler yetiştirmişlerdir. Edirne’deki ünlü Camiyi, Konstantinopolis’teki Süleymaniye Camiini Ermeni bir mimar olan Sinan tasarlamış ve inşa etmiştir. Çırağan, Beylerbeyi ve Dolmabahçe Saraylarını yine Ermeni olan Balyanlar inşa etmiştir. Dolmabahçe sarayı için Theophile Gautier “[onu] Büyük Kanal’dan Boğaziçi kıyılarına taşınmış bir Venedik sarayı zannedebilirsiniz, ancak ondan daha da gösterişli, daha heybetli ve daha yüksek bir zevkle süslenmiştir” diye yazmıştır.

Türkiye’ye matbaayı ve tiyatroyu da Ermeniler getirmiştir. Türk Anayasa’sını hazırlayan Midhat Paşa’yla birlikte çalışan iki önde gelen Ermeni şahsiyet, Odian ve Servicen’dir. Ermeni dilbilimciler olmasaydı Türklerin kendi dillerine ait bir dilbilgisi bile olmayacaktı. Paris’teki saygıdeğer Türk sürgünü Şerif Paşa, 10 Ekim tarihli THE TIMES’ta yayınlanan şu sözlerindeki samimiyet nedeniyle kutlanmayı hak  eder:   

“Sadakatleri, ülkeye hizmetleri, devlete kazandırdıkları yetenekli devlet adamları ve görevlileriyle, sergiledikleri zeka ile Türklere en sıkı bağlarla bağlı bir ırk varsa, o da kesinlikle Ermenilerdir.” 

Ayrıca Türkiye’deki Ermenistan, Türklerin yiyeceğini sağlamıştır. Bir Türk’ün bu ülkedeki oğluna gönderdiği mektuptan alınmış aşağıdaki paragraf bunun kanıtıdır: 

“Gönderdiğin çeki sana geri gönderiyorum. Çünkü burada artık hiç reaya kalmadığı için çeki bozduramıyorum. **** Çok zor zamanlar geçiriyoruz oğlum. Reaya bizim için her şeydi. **** Kış geldiğinde hepimiz açlıktan öleceğiz, çünkü biliyorsun, hepimizin tek dayanağı reayanın ürünleriydi.” 

Bütün bu gerçekler ortadayken birisi de çıkıp Ziya Müftüzade’ye sormaz mı: “Türkiye nerede?” 

ARSHAG MAHDESIAN New York, 19 Ekim 1915.

http://www.imprescriptible.fr/archives/usa/nyt/tr.htm

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

November 2025
M T W T F S S
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930