En uzun 4 gün (veya bazıları için, 4 günlük bir şey)

Diran LokmagozyanDiran Lokmagözyan

Hayatta her şeyin geçici olduğuna, birkaç gün önce bir kez daha, dakika-dakika yaşayarak şahit olduk.

Zaman geçici, acılar geçici, mutluluk geçici ve özellikle de hayatın kendisi geçici.

Kısacık sayılabilecek bu dört günlük zaman diliminde yüzlerce (tam sayıyı herhalde hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz) genç, hayatının en güzel diliminde toprağa verildi. Bu dört gün içinde kimin ne kazandığını ve tertipleyicilerin amacının ne olduğunu, ancak İŞİD’lilerin masum insanların kafasını keserken ne kazandıkları ve amaçlarının ne olduğunu anladığımızda anlayabiliriz. Bu sözlerim tabii ki işinde-gücünde insanlar için, yoksa bazı kişiler ve cenahların, ne istediklerini gayet iyi bildikleri kesin. Biz, onların ne istediklerini anladığımızda dahi, bu nedenlerin altındaki ahlakı, daha doğrusu bunun eksikliğini anlayamayacağımız kesin.

Güneşli bir Cumartesi sabahı Yerevan aniden çalkalanmaya başladı. Her dakika yeni haberler geliyordu. Kesin olan, bu sefer vuku bulanın her zamanki gibi bir atışma olmadığıydı. Azerbaycan ordusu tüm Azerbaycan-Karabağ hattı boyunca geniş çaplı bir saldırı başlatmıştı aniden. Aniden? Benzer bir saldırı gerçekten de herkes için bir sürpriz olmakla birlikte öngörülemez miydi? Aliyev’in saldırı emrini neden verdiği konusunda birçok fikir ortaya atıldı ve hala da atılıyor, fakat hiç kimse bunun öngörülür olduğundan bahsetmiyor. Bu ise Ermenistan için son derece ciddi bir durum teşkil etmektedir, çünkü tüm bunların, aslında öngörülür olabileceğine yönelik veriler var.

Öncelikle tabii ki Aliyev’in sürekli tekrarladığı, silahlanıp, Karabağ’ı savaşarak geri alma tehditleri vardı. Her ne kadar sürekli tekrarlanan fakat hiçbir zaman gerçekleşmeyen sözler zamanla inandırıcılığını yitirse dahi, yabana atılmaması gereken sözler. Her halükârda, Perşembenin geleceğini Çarşambadan tahmin edebilmek için karşı tarafın hareketlerini sürekli olarak takip etmek gerekiyordu, özellikle de bu “karşı taraf”ın niyetinin bozuk olduğu bilindiğinde. Son yıllardaki gelişmeler göz önüne alındığında, Ermenistan’da ilgili kişilerin bu konuda kusurlu oldukları görülmektedir.

Örneğin, son yıllarda Türkiye ve Azerbaycan arasında yaşanan önemli gelişmeler karşısında, Ermenistan ve Karabağ’ın alarm seviyesini bir basamak yükseltmiş olmaları ve karşı tarafın hareketliliklerine çok daha dikkatli yaklaşmış olmaları gerekiyordu.

Son birkaç yıldır, uzağa giden niyetler ihtiva eden gelişmeler yaşanıyor bölgede. Ermenistan ve Karabağ’ın (ve daha başka ülkelerin) güvenliğini doğruda ilgilendiren gelişmeler. Bunlardan en önemlisi ise, 2011 yılından itibaren üzerinde çalışıldıktan sonra 25-1-2013 tarihinde Bakü’de kurulan Avrasya Askeri Statülü Kolluk Kuvvetleri Teşkilatı’dır (TAKM). Resmi olarak salt “jandarma işbirliği” olarak anılan ve “hiçbir ülke ve kuruluşa karşı oluşturulmamış” olduğu vurgulanan bu teşkilat, her nedense, Türk basınında “Turan ordusu” olarak alkışlanıp, aslında çok daha uzağa giden niyetler güttüğü, gayet açık bir şekilde vurgulanmaktaydı. Başlangıçta Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan ve Moğolistan’ın katılması planlanan bu teşkilata, bazı teknik nedenlerden dolayı Kırgızistan ve Moğolistan’ın katılımı ertelenmiş, lakin sürpriz bir şekilde, Kazakistan’ın katılımıyla 6-10-2015 tarihinde teşkilatın kuruluşu ilan edilmişti. Ölçülü resmi açıklamalara karşın, teşkilatın asıl amacı basında gayri resmi sızdırmalar ve satır aralarında kendisini belli etmektedir. “Turan Ordusu”nun NATO’ya bir alternatif olarak kurulmuş olduğu ve Avrupa ile İsrail’in, sadece 4 Türkî devletin 3 milyona varan askeri gücünden dolayı panik içinde olduğu, Türkî devletler ile Müslüman ülkeleri tehdit eden dış güçlere karşı tüm askeri imkânlarını seferber ederek, karşı vereceği ve ayrıca gelişmiş silah üretimi, füze kalkanı, uzun mesafeli füze, savaş uçakları ve gemileri üretecekleri belirtilmektedir.

Tüm bunların varsayımlar olarak kabul edilip ciddiye alınmaması ciddi bir hata olup, Ermenistan’ın durumunda bulunan bir ülke için hayati önem taşıyabilir. Lakin bu konu bu kadarla da değil. Türk gazetelerinin de koca-koca manşetlerle ilan etmiş oldukları gibi, 2014 Nisanında, salt bir jandarma işbirliği olan “Turan Ordusu”, ilk adımını atarak Nakhicevan’da Türk ve Azerbaycan askeri birliklerinin katıldığı bir tatbikat düzenlemiş ve bu tatbikat gazetelerin manşetlerine “Turan Ordusu’ndan gövde gösterisi” olarak nitelendirildikten sonra, “Ermenistan, Rusya ve İran” olarak, bu gövde gösterisinin de kime karşı olduğu açıkça belirtilmişti.

İş bu kadarla da bitmiyor. Olaylar adım-adım ilerlemekte ve nereye doğru gittiğini açıkça belli etmektedir. Dahası, Orhan Sarıkaya isimli, AKP yönelimine sahip siyasi analizci, 19-10-2015 tarihli yazısında sunmuş olduğu bilgiler ve değinmiş olduğu önemli bazı noktaların haricinde, TAKM’nin ilk görev yerinin Dağlık Karabağ olacağını açık-açık belirtmekte, hatta bunun için tarih dahi belirtmekteydi. Benzer net veriler sunan bir kişiye bu bilgilerin vahiy olarak inmeyip, “yukarılarla” olan iyi ilişkileri sayesinde elde ettiği, hatta onların isteğiyle açıklamış olduğunu düşünmek gerekir. Sarıkaya’nın vermiş olduğu tarih, benzer konularda gayet normal olarak, biraz gecikmiş olsa dahi (Ocak), görüldüğü gibi, sonuç, verilerinin güvenilirliğini kanıtlanmaktadır.

Görüldüğü gibi, savaş deneyiminden yüzünün akıyla çıkan Ermenistan, lojistik konularda zaaflar göstermiştir, fakat bir musibet bin nasihatten iyidir demiş atalarımız. Ermenistan bundan muhakkak ki ders çıkarmasını bilecektir.

Aliyev’in tam da şimdi neden saldırdığı, ne niyetler güttüğü ve ne kazanıp, ne kaybetmiş olduğu konusuna geldiğimizde ise, nedenlerin birden fazla olduğu anlaşılmaktadır. Üstelik sadece kendi nedenleri değil. Öncelikle, komando birlikleri ve en son silahlarıyla, Karabağ ordusunun en güçlü mevzilerine saldırması, bir güç kontrolü olarak kabul edilebilir. İkincisi, özellikle petrol fiyatlarının düşüşüyle ilgili, son dönemlerde ülkesinde yaşanan huzursuzlukları bastırmak, dikkatleri başka tarafa çekmek ve halkı dış düşmana karşı kenetlemek düşüncesidir. Üçüncüsü, bir yan etki olarak ülkesindeki azınlıkların (aslında toplamda çoğunluk olan) benzer şartlar altında nasıl bir tutum sergileyeceklerini denetlemek. Dördüncüsü ise, tekrar petrol fiyatlarındaki düşüşten dolayı eksilen şahsi gelirine, yeni bir savaş sayesinde ivme kazandırmak. Son olarak ve bilhassa, Washington’da maruz kalmış olduğu menfi yaklaşımı da bu listeye katmak mümkündür. İkinci aktör olan Türkiye’yi (kendi başına buyruk siyasetiyle belki de Erdoğan demek daha doğru olur) unutmamak gerekir. Irak ve Suriye’de amaçlarına ulaşamayıp, kendi sınırlarına sıkışarak, “Neoosmanizm” fikirlerini gerçeğe dönüştüremeyen Türkiye, bu sefer doğuya yönelip, ilişkilerinin zaten bozulmuş olduğu Rusya’nın arka bahçesine el atmayı düşünmüş olduğu kuvvetle muhtemel. Hatta Karabağ ve dolayısıyla Ermenistan üzerinden Rusya’ya bir darbe vurmayı düşünmüş olabilir. Çatışmaların Rusya’nın müdahalesiyle bıçak gibi kesilmiş olması da bunu teyit eder niteliktedir.

Aliyev’in bu operasyonla neler kazanıp, kaybettiğine gelince, öncelikle dikkatleri başka yana çekerek siyasi açıdan edinimler elde ettiğini kabul etmekle birlikte, askeri açıdan tam bir fiyasko yaşadığını da belirtmek gerekir. Son 20 yılda askeri harcamalara 30 milyar dolar yatırım yapmış bir ordunun, kendisinden hem sayı, hem silah gücü, hem de silah kalitesi açısından kat—kat zayıf bir düşmana yaptığı ani saldırı neticesinde, en iyi eğitimli komando askerlerinden (her biri, almış olduğu eğitim açısından bir tank bedelinde olan) 200-300 kadarının biçilip, 24 tank, 6 zırhlı araç, 1 “grad” bataryası, 1 adet Tos-1 gelişmiş roket sistemi, 2 helikopter, 12 insansız hava aracı kaybetmesini ancak, “30 milyarlık bir fiyasko” olarak nitelemek mümkündür. Bu macera sonunda Azerbaycan’ın sırf askeri teçhizat açısından kaybı 1 milyar dolar civarındadır. Kendi kayıplarını 12 olarak göstermekle birlikte, sadece Karabağ sınırları içinde düşüp, kimlikleri tespit edilmiş (ve yayınlanmış) olan Azerbaycan askerlerinin sayısı 50’ye yakındır.

Azerbaycan cephesi bu durumdayken, bir de Ermenistan tarafına bakalım. Bu saldırı her ne kadar Azerbaycan toplumunu kenetlendirmek amacını gütse de, Ermenistan tarafında bu etki görülmemiş çaplara ulaştı. Ne Karabağ’da, ne de Ermenistan’da seferberlik ilan edilmemiş olmasına rağmen, öncelikle tüm eski “Fedailer” seferber olup, artık ilerlemiş yaşlarına rağmen (bu yüzden de Azerbaycan ve Türkiye medyası bilinçsizce, 60 yaşındakilerin askere alındığı haberini verdi) cepheye ulaşmak için gerçek bir yarış sergiledi. Lakin cepheye ulaşan “eski tüfekler” beklenmedik bir direnişle karşılaştılar. 18-20 yaşındaki gençler mevzileri başkasına bırakmamakta kararlıydı. Tüm ülkede bir gönüllü furyası esti, genci-yaşlısı gönüllü yazılıyor veya soluğu doğrudan Karabağ’da alıyordu. Üstelik bu furyaya Diaspora da eklendi. Öyle ki, birinin belirttiğine göre “Ermeniler, barış zamanı göç edip, savaş zamanı geri dönen dünyanın tek milleti” olarak anılmış oldu.

Sonuç olarak, Aliyev’in ne yapmak istediği ve ne kadarını başarabildiği bir yana, Ermeni dünyasına büyük bir hizmette bulunmuş olduğu şüphe götürmez bir gerçek.

Ve havada kalan bir soru, Aliyev ve şürekâsına… her ne elde etmek istediniz veya elde ettinizse, değdi mi? Gerçekten değdi mi bunca insan hayatına, sönen ocaklara, değdi mi…?

Akunq.net

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

September 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930