Oyuncak Bebeğin Gözyaşları

Gungor SenkalGüngör Şenkal

“Otobüs″ yazısını izleyerek ilerledi. Ölgün ışıklı bir gişenin önüne yanaşarak durdu. Sabahın alaca karanlığında gümrüğe giren ilk otobüs olarak günün açılışını yaptı. Güçlü ışıldakların aydınlattığı gümrük alanında kimsecikler görünmüyordu. Sürücü yardımcısının yüreği, daha önce hiç olmadığı kadar, kalaycı körüğüne benzedi. Bakışlarını yedi numaralı koltuğa yöneltti. Tanıyanın kim bilir neler okuyabileceği dalgalı, derin çizgili yüzü sol yana düşmüş, uyuyordu adam. Yanında oturan yedi-sekiz yaşlarındaki kız çocuğu, cama vuran yağmur taneciklerinin dağılış yönünü anlamaya çalışmaktan yorulmuştu. Uyumak istercesine gözlerini yumuşturdu.

Otobüsün durmasıyla birlikte uyanan yolcular, uyumayanlarla yüzleşti. Kimisi, alışkanlıktan olacak, bir şey söyleyecek mi diye sürücü yardımcısının yüzüne, kimisi de nerede olduğunu anlamak için dışarıya bakıyordu. Yardımcı, otobüse egemen olan bilmeye istekli havayı dağıtmak için konuşma gereği duydu. Yedi numarayı kestiğini belli etmeden:

″Gümrüğe girdik!″ dedi.

İstanbul’dan beri beynini kemiren, ″açtıracaklar mı, açtırmayacaklar mı″ takıntısını, sürücünün davudi sesi şimdilik bastırdı.

″Pasaportlarınız hazır olsun; beklemeyelim!″

Yedi numaralı koltuktaki adamı uyandırmak, yanındaki, gözüne giren uzun saçlarını başını sallayarak arkaya atmaya uğraşan çocuğa düştü. Ürkütmemeye özen göstererek kolundan dürttü.

″Baba, uyan! Geldik!″

Gözlerini kapatmış da, uyur gibi yapmışçasına doğruldu adam. Sağ elini yıllanmış ceketinin sol iç cebine uzattı. Cebinden çıkardığı pasaportlar elinde, eli dizinde beklemeye durdu. Kapı açıldı. Yardımcının gözleri, yolcu ile kapı arasında fıldır fıldır dönmeye başladı. ″Kesin açtırırlar!″ diye geçirdi içinden. Beklediği tedirginliği göremedi.

Ön kapıdan giren gümrükçü, pasaportları toplayarak arka kapıdan indi. Bu arada,

″Gümrüklük eşyanız var mı?″ demeyi de unutmadı. Ama kimseden bir ses çıkmadı. O da üstelemedi. Bavulların açılmaması için yolculardan toplanan paralar yerine ulaşmıştı anlaşılan. Gerçekten de, söylendiği gibi, kısa zaman sonra elinde pasaportlarla göründü gümrükçü. Peşi sıra bir gümrükçü daha… Yolcuların yüzündeki mutluluk belirtileriyle iç içe geçen bir kaynaşma oldu.

″Ben söylemiştim; bu saatte bekletmezler.

″İyi ki açtırmadılar bavulları!″

″Hadi bakalım; hayırlısıyla ilk gümrüğü geçtik.″

″Bulgar takar.″

″Zulaya koymuştur bir şeyler.″

Sürücü yardımcısının gözü yolcudaydı: Açtıracaklar, açtıracaklar…

Önden giren gümrükçü, yedi numaralı koltuğun yanında durdu. Süzen gözlerle usulca;

″Beyefendi, bavullarınızı açar mısınız?″

Adam, yüzünde kıvrım kıvrım dolaşan acıyı duyumsatmadan yanıtladı:

″Elbette.″

Sürücü yardımcısı, atlarcasına indi otobüsten. Ardından da gümrükçüyle  yolcu. Yardımcı, bavulun olduğu bölümü açtı. Becerisini göstermek istercesine çekip indirdi. Yolcu, masanın üstüne kaldırdı. Açtı.

Birkaç iç çamaşırıyla birkaç oyuncak bebek vardı, bavuldaki nesnelerin üstünde. Gümrükçü bunları aralayarak altındakileri görmeye çalıştı. Gömlek, çorap, çocuk ayakkabısı… Nesneleri elleriyle yokladı yanlardan. ″Bir şey yok,″ dercesine dudak büzdü. Yolcunun yüzüne baktığında, onun gözlerinin otobüste olduğunu gördü. Cama yığılan ve neredeyse kızın üstüne çullanmış gibi gözüken yolcular onları izliyordu.

Kızın şaşkınlıkla büyüyen gözleri, gümrükçünün o sırada eline aldığı bebeğine kilitlenmişti. Bebeğin, memurun elinde oluşunu anlamlandırmaya  çalışıyordu. Önce,

″bebeğimi kendi kızına istiyor,″ diye yorumladı. Birden, bebeğinin yanaklarında beliren kocaman kocaman iki damla göz yaşı gördü. Cama iyice abandı. Alnı, burnu, çenesi ve yanakları yumru yumru gözüküyordu şimdi.

Yolcuların birbiri üzerinden olanları anlamaya yönelik bakışları, adama çok önceden izlediği bir filmi anımsattı: Boyunlarında yaftaları asılı Yahudiler, Nazi subaylarınca götürülürken; onları evlerin, dükkanların kapı pencere aralıklarından gözleyen Almanları.

″Bunun içinde ne var?″

Gümrük memuru, elindeki oyuncak bebeği uzatmış soruyordu. Adam, beklediği bir durumda beklemediği bir soruyla karşılaşsa da, yanıt vermekte bocalamadı.

″Bir tankla birkaç top. Tabancalar ise öbür bebeğin içinde.″

Gümrükçü söylenene bozulmadı. Görevini yerine getirmenin kolaylığıyla;

″Kapatabilirsin,″ dedi. ″Benimle gelin!″ diye ekledi.

Sürücü yardımcısı: ″Vay be, adam biliyormuş.″ diye düşündü.

Biraz ilerideki yapıdan içeri girdiler. Giriş katında, soldan ikinci kapının önünde durdular.

Memur, açık kapıyı tıkladı. İçerden ‘gir’ sesi geldi. Girdiler. Masanın başındaki memur, oturması için yer gösterdi.

″Gümrüklük eşyanız olup olmadığına ilişkin bir tutanak yazacağız.″

…………

Kâğıdı daktilodan çıkardı; yolcuya uzattı.

″Buyurun, imzalayın.″

Adam, okumadan imzaladı yazıyı. Memur:

″Kusura bakmayın. Bizden isteneni yapıyoruz.″

İyi günler dileyerek çıktı odadan. Seri adımlarla otobüse yürüdü. Kendisini ilgi ve korku yüklü bakışlarla bekleyen kızının yanına geldiğinde, sürücü yardımcısının kızı avutmaya çalıştığını gördü. Yerine oturdu. Yardımcı:

″Herkes yerinde kaptan!″ diye seslendi sürücüye.

Egzozundan kara bir duman atarak ateşlendi motor. Kız iyice sokuldu babasına. Az sonra, kokusu kendinden önce gelen kolonya şişesiyle göründü yardımcı. Sorarak ilerliyordu.

″Kolonya alır mısınız?″

Bir yandan da yedi numaradaki yolcuyu düşünüyordu.

″Kaçakçıya da hiç benzemiyor.″ dedi, dudaklarını kıpırdatarak. ″Kaçakçı olmasa?.. Oysa…″

Yolcular arasında dolaşan kuşku, daha da kötü düşünceler doğurmuştu.

″Kaçakçıdır pezevenk.″

″Koskoca kızından  da utanmıyor!″

″Esrar eroin işidir. Ne olacak!″

″Amaaa, kızı da mı satıyormuş?″

″Şu tipe baksana! Basbayağı silah kaçakçısı.″

″Sabıkalıdır, sabıkalıdır.″

Yardımcı adama iyice sokularak, biraz da utanarak:

″Ne istiyorlar senden abi? Kaçakçı filan mı sandılar?″

Adamın gülümseyişindeki acılık sürücü yardımcısının yüreğini sarstı.

″Kaçakçı olsak törenle karşılarlardı.″

″Öyleyse neden bir tek senin bavulunu? Hem sen daha…″

″Ermeni olduğum için.″

Yardımcının bağ kurmakta güçlük çektiği, gözlerinin ve yüzünün devinimsizliğindbelirdi.

″Ermenistan yurttaşı filan mı?″

″Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı.″

Yumruğuyla kendi kafasına vurdu. ″Özür dilerim abi!″ diyerek otobüsün arkasına yöneldi. Daha otobüse binmeden, ″Benim bavulumu öne koy, gümrükte açarlar.″ demesinin nedenini ancak anlayabilmişti. Kafasındaki karmaşık düşünceler göle dökülen çaylar gibi durulmuş, olumsuzları silinip gitmişti.

Ya diğer yolculardaki?…

Giragos, kızı Arpine’nin saçlarını tel tel kokladı, okşadı; yanağını öptü. Kucağına yatırdı. İnsanlığın evrensel diliyle yatışmak istedi. Kulaklıkları taktı.

″Yeni de duydum Ermenisen Ermeni

Şu gönlümün dermanısan dermanı″                              

(DAMAR – Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, Ocak 2005, Sayı 166)

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

December 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031