1915 yılında Ermenileri peşinden dokuz yıl sonra 1924 yılında Rumları, Lozan Barış Anlaşması’na eklenen bir madde (Mübadele) ile gönderince geride kalan izlerini silmek için, taşınmaz mallarını, evlerini, ibadethanelerini, binalarını yetmiş, seksen yıl gavur malıdır diyerek durmadan yıktık yok ettik.
Seksenlerden sonra aklımız başımıza geldi, yıktıklarımızın gavur malı değil, bize tarihin emaneti olduğunu, şehrin zenginliği olduğunu, korumak ve geleceğe aktarmak zorunda olduğumuzu anladık ve yıktıklarımıza üzüldük..
Benim çocukluğumda Rumlar gideli otuz sene olmuştu, evleri, binaları, kiliseleri, okulları duruyordu.
Ortaokula başladığımda okulun yanındaki kiliseyi yıkıyorlardı,beden öğretmenimiz Ali Rıza Bey takma adıyla Bethowen, neden Bethowen denildiğini hatırlamıyorum çok sert bir hocaydı, o zaman dayak çoktu okullarda, Bethowen’den de epeyi sopa yedik, Bethowen bize basket sahamızı kilisenin bahçesindeki mezarlığı düzleterek yaptırmıştı.
Ali Rıza Bey gibi çocuk düşmanı bir de Fransızca hocamız vardı Fikri Bey, onun takma adı var mıydı? Bilmiyorum, o da bize dayakla öğretme metodunu uyguluyordu. Yıllar sonra Fikri Beye’ çok dua ettim.
Hiç hesapta yokken birgün yurtdışına gittim, Almanya’daki firmam beni Paris’te yeni kurduğu matbaasına geçici görevle göndermişti, ortaokulda Fransızca hocasından dayak korkusundan ne çok şey öğrendiğimi orada fark ettim. Yalnız konuştuğum Fransızcayı kimse anlamıyordu bir kelimeyi bir iki kez tekrarlayınca anlıyorlardı.
Neden di acaba?
Bir akşam eve dönerken markette paketlenmiş, dondurulmuş hamsiye benzeyen bir balık gördüm, bir müddet tereddüt ettikten sonra bu hamsidir diyerek aldım kasaya geldim, kasadaki kıza sordum “Bu balığın adı ne?” diye, oda bana iki defa tekrarlattı söylediğimi, sonra Türkçe olarak “Bu Hamsi değil” dedi. “Türk olduğumu hamsi aldım diye mi anladın?” diye sordum, “Hayır dedi Fransızcayı ağır Türkçe aksanıyla konuşuyorsunuz” dedi, o zaman anlamıştım beni neden alamıyorlardı, kıza teşekkür ettim ama ben yine de balığı aldım eve geldim ve ertesi günü dil kursuna yazıldım işi çözdük.
Aldığım balığın hamsi olup olmadığını merak ediyorsunuzdur. Hamsi değildi fakat hamsinin çok yakın akrabası idi, Fransızlar ona Ançüez diyorlardı. Biz hamsi niyetine yedik. Yıllar sonra bu balığa Ayvalık’ta rastladım orada “Papalina” diyorlardı
Kiliseler ve mezarlıklar
Konuyu biraz dağıttık, biz yine beden öğretmeni Ali Rıza Bey’e dönelim Ali Rıza Bey basket sahasını bize yıkılan kilisenin yanındaki mezarlıkları kemikleri toplatıp düzlettirerek yaptırmıştı.
Yalı mevkiinde sıra sıra Rumların taş evleri vardı, onları da yıktık yerine uyduruk Türk sineması dekoru gibi çok katlı, mimarisi hiçbir şeye benzemeyen binalar diktik.
Mezarlıklarını yok ettik.
Burada yaşamış Ermeni ve Rumların mezarlıklarına ne oldu, ölülerini de mi alıp gittiler?
Hayır, mezarlıkları ve ölüleri burada kaldı.
Son akşam mezarlıklarını ziyaret edip ölmüş akraba, ana, baba, kardeş kim varsa vedalaştılar, sabahleyin limanda bekleyen Gülcemal vapuruna bindirilip gönderildiler.
Seneler sonra ziyarete geldiklerinde mezarlıklar yoktu, üzerine beşer katlı apartmanlar yapılmıştı, kahroldular.
Bu mezarların nerelerde olduklarını daha önce yazdım, her yazdığımda defineciler gidip kazdılar, bugün hiç Ermeni ve Rum mezarlığı kalmadı, hatta bir mezarlığın üzerine ilkokul yaptık şimdi çocuklar bir zamanlar mezarlık olan bahçesinde oynuyorlar.
Bir Harap Kilise Kaldı.
Sonunda onlardan kala kala Yalı’da bir kilise harabesi kalmıştı. Kiliseyi önce kömür deposu, sonra elektrik santrali, sonra uzun yıllar düğün salonu olarak kullandık, en büyük ayıbımız da düğün salonu yapmaktı. Sonra birden burayı restore etmek aklımıza geldi, eskiden gavur diyerek her şeyini yıktığımız insanlara artık bakış açımız değişmişti.
Yalı Kilisesi restorasyonu geçende bitti, çok güzel oldu. Şimdi orayı kültür etkinlikleri ve sergi amaçlı kullanacağız, ilk sergiyi ÇATOM açtı (Çok Amaçlı Toplum Merkezi) Çatom bütün yıl boyunca hazırladığı tekstil ürünlerini sergiledi.
Ne yazık ki bu Yalı Rum Ortodoks kilisesi hakkında çok bilgi yok.
Ünye’de yaşayan Rum Ortodoks Cemaatinin ibadet ihtiyaçlarını karşılamak üzere Rumların yoğun olarak yaşadığı ve Türklerin Rum mahallesi dedikleri bu yere elimizde,1830 yıllarında yapıldığına dair kaynağı belli olmayan bir bilgi var adını bile bilmiyoruz.
Kilisenin bir benzeri aynı dönemde Ordu’da da yapılmıştır. Restorasyon sırasında Ordu’daki kilise örnek alınmıştır. Kiliseyi Rumlarla birlikte Ermeni Cemaati de kullanmıştır.
Ünye’deki Rum ahali 1923-24 yılında Lozan Anlaşması uyarınca (Mübadele) Yunanistan’a gidince kilise cemaatsiz kalmış ve kömür deposu gibi çeşitli amaçlarla kullanılmıştır.
1938 yılında önce buhar teknolojisi ile daha sonraki yıllarda iki büyük motorla şehre elektrik veren bir yer olarak hizmet vermiştir.
Elektrik üreten büyük dizel motorların içeri sokulması için kilisenin direkleri kesilmiş, çatı değişmiştir.. Uzun zaman düğün salonu olarak kullanılan kilise yapılan restorasyonla birlikte gerçek şeklini almıştır.
Ermeni Kilisesi Temsilcisi olarak 1837 yılında Karadeniz bölgesini dolaşan Rahip Per Minas Bijişkyan, Ünye’ye de uğramış, Ünye ve kilise hakkında bize şu bilgileri vermiştir.
“Ünye (Grekçe İneo), Terme’ye 18 mil mesafede bir şehirdir. Sahil hilal şeklinde güney tarafında büyük gemiler inşa edilir. Burada sekiz yüz Rum, bir kiliseleri ile beraber kırk Ermeni evi vardır. Batı tarafında Rumlara ait Ayanikola adlı ve eski zamanlardan kalmış, yıkık yuvarlak bir kilise mevcuttur.”
İşte biz bu yıkık yuvarlak kilisenin adını biliyoruz da restore ettiğimiz kilisenin adını bilmiyoruz.
http://www.unyekent.com/koseyazi/5861/yali-rum-kilisesi-restorasyonu-bitti-ilk-sergiyi-catom-acti
Leave a Reply