1915 Soykırımının melezleştirdiği toplumlar: Ermeniler, Zazalar ve Kızılbaşlar

International Colloquium25-27 Ekim 2014 tarihleri arasında Yerevan’da düzenlenen konferansta 1915 soykırımının melezleştirdiği toplumlar üzerine konuşan Erdem Özgül’ün konuşması:

Erdem Özgül

Değerli Arkadaşlar Merhaba,

Bu konferansa çağrılı olmaktan onur duyuyorum.

Bu konferansın konusu olan Zazalar ve Aleviler benim ailemin bileşenlerini oluşturuyor. Yine Ermeniler ve Ermenistan da hem benim hem de babamın anne tarafı ve anavatanı.. Bu aynı zamanda zorla oluşturulan bir ailedir de. Soykırım zoruyla oluşturulan, tek bir kimliğe zorlanan bir aile. Ve böyle yüzbinlerce aile var, bilindiği üzere.

Ben tebliğimi iki bölüm halinde sunmak istiyorum. Birinci Bölüm Zaza ve Alevilerin, Ermeni ve Süryaniler ile olan ilişkilerine dayanıyor. İkinci bölüm benim Ermeniler üzerine tanıklık öykülerime dayanıyor. Daha önce yazdığım öykülerden üç küçük paragraf aktaracağım soykırım sonrası Batı Ermeni kültürünün canlılığı üzerine.

  1. Bölüm

Zazalardan başlamak istiyorum. Zaza ismi Dersim’de bilinen bir adlandırma değildir. Dersim’de yaygın üç dilin insanları yaşar, Kurmançlar kendilerine Kürt-Kızılbaş, Kırmançlar kendilerine Kızılbaş ve başkaları onlara Zaza der. Daha çok Müslümanlar Zaza adlandırmasını kullanırlar, Nurettin Zaza, Ahmet Zaza gibi, Zazalığıyla övünen soy isimlerine, ya da mahlaslara Dikranagert ve Bingöl dolaylarında sık rastlarız. Bu iki grubun arasında bir de Etnik Ermeniler vardır, Alevileşmeye zorlanmışlardır bu insanlar. Dillerini kaybetmiş, Zazaca ya da Kürtçe konuşurlar.

Zazalar bir ulus mudur? Kürt ulusunun ya da Ermeni ulusunun bir parçası mıdırlar? Bu soruya daha uzun süre tatminkar bir yanıt veremeyeceğimizi söylemek zorundayım. Zazaların önemli bir bölümü Kürt mücadelesine destek vermekte, serpilen ve gelişen Kürtçeyi Zazacaya tercih etmekteler. Bugün Zazaca Kürtçenin gölgesinde ikincil ve git gide gerileyen bir dil konumunda. Zaza ulusunun birer ferdi olduğunu söyleyen Dersimli Kızılbaşlar ve çevre illerdeki Zazalar ise sadece Kürt fobisiyle, biz Kürt değiliz, diyor, çok fazla uğraşmıyor, bilimsel çalışmalara yönelmiyorlar Zaza dili ve tarihiyle ilgili.

Buna karşın Zaza dünyası son derece zengindir. Bir yanda Kızılbaşları, diğer yanda Şafi Müslümanları, bir diğer yanda Süryani Kilisesine katılan Hristiyan Zazalar bulunmaktadır.

Süryani kilisesi örneği önemli ve doğuda benzerleri bulunan bir vakıadır. Mesela Suriye’de Müslümanlaşan Arap Ermeni aşireti vardır. Yine Suriye’de Kürtçe konuşan Ermeni aileleri vardır.

Zaza Süryaniler kendilerini Adıyaman’da meşrulaştırdılar. Şöyle ki bugünkü Türkiye’nin yuttuğu topraklar üzerinde kadim halkların bakiyeleri var. Bunlar küçücük öbekler oluşturuyorlar. Hatay’da Rum (Melkıt) ortodokslar var. Vakıflı Ermeni köyü var. Mardin’de Süryaniler var. Rize ve Artvin illerinde, artık önemli kısmı dillerini unutmuş olsa da, kendi Ermenice dialektini yaratmış yaklaşık 200.000 kişilik bir topluluk olarak Hemşinliler var. Sinoptan Trabzon’a şehirlerinden köylerine Rumca konuşmayan ama Pontos kültürünü öyle ya da böyle yaşayan birileri var. Sadece Trabzon’da 300’ün üzerinde köyde ise, Türkçeyi çat pat konuşan ama ana dili Romeyika (Pontos Rumcası) olan azımsanmayacak ölçüde kalabalık birileri var.

Benzer bir şekilde de Adıyaman’da Süryaniler var. Kalabalık aileler bunlar. Şehirde Ermeni kilisesinin de olmayışı nedeniyle aralarında Ermeni aileler de var. İbadet dilleri Süryanice. Günlük dilleri Zazaca, genç nesilleri Türkçe konuşuyorlar, asimilasyon onların üzerinde de son derece etkili.

Bahsettiğim Zaza süryanilerin bir çoğunun iki dinli olduğunu da sakınmadan söyleyebiliriz. Hem Hristiyanlar hem de Kızılbaş. Kızılbaş derken, tipik bir Müslümandan bahsetmiyorum. Namaz kılmaz, hacca gitmez, deyişler söyler, saz çalar, semah çeker, bu folklorik yapı Zaza Süryanilerin çoğuna, İslamdaki zorlamanın aksine hoş geliyor. Dinen bir yakınlıktır da aynı zamanda, ölünün ardından mum yakmalar falan da benzeşmedir.

1915 soykırımından önce ve sonra şöyle bir iddiayı tartışabiliriz aslında: Kızılbaşlık çok dilli ve çok dinli ayrı bir dindir. Bu dine Ermeni kilisesinin, Süryani kilisesinin ve bugün artık komşulukları kalmayan Ezidi dini sisteminin güçlü duyguları katılmıştır. Ama bu nasıl olmuştur? Bu soruyu sormak önemlidir diye düşünüyorum.

1915 soykırımına ilişkin en iyi tanımlama bana Süryanilerinkiymiş gibi geliyor. Seyfo çok somut bir terim ve Seyf Tur Abdin ve Batı Ermenistan’ı özellikle kuruttu. Seyf kimin elindeydi, yine bu soruyu sormak da çok önemli.

Büyük bir Hristiyan kitle İslamın içinde kayboldu. Klikya, Dersim ve Sivas’ta yine büyük kalabalıklar Kızılbaşlaştı. Bu insanlar zor yoluyla değişiyorlar, malları el değiştiriyor, hayatları değişiyor. Ama insan tarihin öznesidir denmiştir bir kere, gelirken getiriyorlar da. Kimi ritüellerini, ananelerini katıldıkları topluluklara da veriyorlar.

Adıyaman’daki Süryani kilisesi olayı buna örnektir. Kızılbaşların Adıyaman’da az oluşu, Süryani kilisesinin tüm baskılara rağmen şehirde ayakta kalmayı başarabiliyor oluşu, Süryanilerin orada kendilerini ulus olarak değil ama Kürtlerin tabiriyle ‘Mesihi’ olarak ayakta tutmalarına yarıyor. Komşuları Adıyaman Kızılbaşları, Komşu illerdeki Maraş ve Malatya Kızılbaşlarına göre çok daha kendine has, Hristiyanımsı bir inanca da sahiptirler bu kilisenin de etkisiyle.

Bir parantez açıp buradaki farklılığın altını çizmek gerekiyor. Maraş çok yoğun Balkan ve Kafkas göçmen nüfusa sahip bir Klikya şehri ve Ermeniler giderken yoğun direnişler sergiliyorlar Maraş’ta. Kafkas göçmenlerinden (Ki Kızılbaşlar onlara Ökkeşler, Osmanlar diyor, devlet anlamında, devletliler anlamında) hala duymak mümkündür Ermeni direnişlerini ve bu ölümcül direnişi hala affedemiyor, hınçlarını Kızılbaşlar’dan çıkartıyorlar.

Çok özcü bir yorum mu oldu bu, diye sorulabilir ama sanmıyorum. Burada tek tek, bireysel hayatlardan, yalnız insanların duygu ve düşüncelerinden bahsetmiyoruz. Paronayaklaşmış toplumlardan ve onların hıncından bahsediyoruz. Yerleşmek için herşeyi yapmış, dağdan gelip bağdakini kovmuşlar, Maraş’ın kalan Kızılbaş yerleşimlerinin neredeyse tamamında yaşlıların barınıyor oluşu, gençlerin Türkiye metrepollerine de değil, Avrupa’ya sürgünü seçmesi de ayrı bir dehşeti anlatıyor zaten.

Aleviler Malatya’da Maraş’a göre sayıca çok daha az ve dinen çok daha fazla İslamize olmuş durumda. Bu şehir özelinde öncelikle 1915 soykırımı, sonrasında da  Malatya’nın Ermeni mahallerinin en son 12 Eylül 1980 cuntasının akabinde terkedilmesi Alevileri, kendilerini daha fazla İslamın içinde görmeye itmiştir. Çünkü burada da Müslüman topluluklar aşırı sağcıdır ve Alevilerin katlinin helal olduğunu savunurlar, Aleviler bu katliam tehdidine karşı, aynı dindeniz cevabını vermek zorunda kalıyorlar.

1915’ten önce ve sonra Kızılbaşların kapalı kapılarını dışarıya Ermeniler açıyordu, Tur Abdin bölgesinde Süryanilerin Ezidilerin açık kapısı olması gibi bir durum bu da. Şimdi böyle bir kapı, yardım eli yok ve Kızılbaşlar başlarının çaresine bakmak zorundalar. Adıyaman örneğinde Süryanilerle dayanışıyorlar, Maraş Örneğinde dışarıya göç veriyorlar, Malatya örneğinde ise İslama daha çok yaklaşıyorlar.

Ve bu şehirler Ermenileri ve Süryanileri kaybettiğinde, Kızılbaşlar da farklılıklarını yitiriyor. Sunnilik ölümden ağır belki ama hızla Şia gibi bir şey oluyorlar. Her halükarda biz kitapsız değiliz, Kuran’a bağlıyız, cenazemizde kitabı okur, düğünümüzde dini nikahı kıyarız anlayışını benimsiyorlar.

Şia gibi bir şey dememin nedeni, Şia’nın Alevileri kabul etmemesi, Alevilerin ise namaz kılmaması, hacca gitmemesi, başka küçümseyici herhangi bir nedeni yok bu ifadenin.

Kızılbaşlara Alevi ismi hepimizin malumu, İttihat ve Terakki Partisi memurlarının yakıştırmasıdır. Bu ismin verilmesinde birçok amaç var; 1915 yılı öncesinde Dersim, Klikya, Sebestia gibi bölgeleri geziyor, oralarda kanaat önderleriyle görüşüyorlar. Burada iki türlü nabız yokluyorlar bence, “gavur” olarak adlandırdıkları, bölgenin Ermeni, Rum ve Hay-Horomlarına karşı devlet bir saldırıya geçtiğinde ne olur? Aleviler bu operasyonun karşısında mı, yoksa yanında mı yer alırlar?  Toplum psikolojisini ölçüyorlar.

Şah İsmail’in, İranlıların isimlendirmesiyle Kızılbaşlar, Jön Türklerin isimlendirmesiyle Aleviler Hristiyanlara Kürtlerden çok daha fazla bağımlılar. Kürtlerin yaşam alanları onlara göre dışa açık, toprak işlemeseler dahi kendiliğinden verimli, hayvancılık var, en önemlisi dışa açılmada herhangi bir sorun yaşamıyorlar, çünkü imparatorluğun bilek gücüdür Kürtler aynı zamanda.

Hristiyanları katlederlerse fazladan toprak sahibi olurlar Kürtler. Nitekim demografi değişti de, Süryaniler tapulu mallarını dahi geri alamıyorlar özellikle Kürt komşularından. Şiddet ve zor konusunda Kürtlerin kazancı kayıplarından çok çok fazla oluyor böyle bir durumda, bunu taa o zamandan öngörebiliyorlar da.

Seyf kimin elindeydi diye sormuştuk. Şimdi cevaplayalım. Seyf Asuri-Süryani, Ermeni, Rum, Ezidi ve Musevi toplulukları dışında herkesin elindeydi. Kızılbaşların da elindeydi.

Kızılbaşların soykırımda yok ediciliğe çıkan yolunu şöyle de tarif edebiliriz aslında, bir Ezidinin etrafına bir daire çizerseniz, inançlı biriyse o daire onun kaderi olur, çiğneyip o tuzağı çıkamaz, sizin çizdiğinizi silmeniz gerekir.

Alevilelerin dramı bu değildir ama bunun kadar ağırdır. Burada benim çok severek çalıştığım bir konuya giriyoruz. Batı Ermenileri ve yarattıkları uygarlık ve bu uygarlığın artı değerinin gasp edilmesi. Batı Ermenileri benzeri olmayan bir topluluktur. Son derece üretkenler, bunu sizlere anlatıp, tereciye tere satmak istemem doğrusu. İmparatorluğun her yerine yayılmış durumdalar, Rusya’ya, İran’a, Hindistan’a, dünyaya dağılmış durumdalar. Haliyle Sivas’ın, Dersim’in küçücük köylerine dahi ulaşıyor, ulaştırıyorlar o günün dünyasının değerlerini. Bu insanlar yeni bir dünyanın doğduğunun bilincindeler ve çağı yakalamak istiyorlar. Bilgisi becerisi oranında köylüsü de bunu istiyor, kentlisi de, burjuvazisi de. Bu atılımdan, toplumun yükselişinden en çok Kürtler ve Kızılbaşlar yararlanıyorlar. Ermeni kazancından haraçlarını almayı ihmal etmiyor, büyük şehirlere akan yoksul Ermenilerin topraklarına konmakta bir beis görmüyorlar. Kürtler elbette devlette tanınıyorlar ama bir toplum olarak hala yeterince üretken değiller.

http://devrimcikaradeniz.com/2014/11/02/1915-soykiriminin-melezlestirdigi-toplumlar-ermeniler-zazalar-ve-kizilbaslar/

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

September 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930