ELİF AKTUĞ
Ailelerinden zorla alınarak bürokrat-şehirli ailelerin yanına verilen kızların gerçek öykülerini anlatan belgeselin yönetmeni Nezahat Gündoğan, Dersim’de yaşanan dramın nelere mal olduğunu anlattı…
1937-38 Dersim harekatıyla birlikte ailelerinden alınarak rütbeli askerlere verilen kızların hikayelerini anlattı Nezahat Gündoğan; 20 ilde 3 yıl süren araştırmalarının sonucunda. İki ayrı kadının dramının anlatıldığı belgesel ‘Dersim’in Kayıp Kızları: İki Tutam Saç’ ülke genelinde ne yazık ki sadece 10 salonda gösterime giriyor. Adını, kızlarını arayan ailelerin sakladığı iki tutam saçtan alan belgesele gönül ister ki, herkes sahip çıksın. Müziğini Mikail Aslan’ın yaptığı, metnini Sema Kaygusuz’un yazdığı belgeselde seslendirme, oyuncu Jülide Kural’a ait; Şevval Sam da kendi bestesi olan ‘Yol Türküsü’ ile yüreklere bırakılan sızıya ortak olmuş.
1968 Dersim doğumlu ve hayatının 6.5 yılını düşünce suçlusu olarak tutuklu geçiren Nezahat Gündoğan’dan, sinema diliyle yazmam gerekirse mükemmel bir başyapıt, sizi gözyaşlarına boğacak bir sinema şöleni.
– Güneydoğu veya Doğu denince ne zaman akıllara aşk hikayeleri gelecek, Doğu hep acıyı mı temsil edecek?
Aslında çok eski bir yerleşim yeridir Dersim’in doğası çok güzeldir, özeldir. Doğa ile ilişkileri çok özeldir ve bozulmamıştır. İnsanı da Anadolu’nun diğer Alevilerinden farklı olarak yaşar, yaşamı ile doğayı ayırmaz. Çok haklısınız o kadar çok keşfedilecek şey var ki. Ancak kendi ülkesini sorgulamayan, olup bitenden haberdar olmayan insanlar var. Yaşadıkları acıların içinde mizah da barındırırlar. Ancak çözülmemiş problemleri vardır, bunlar çözülmeden de kimse aşk hikayesi anlatmaz sanırım.
-Matem de hala tutulmakta değil mi?
Acılar henüz küllenmedi. Mizaha, aşka bakmak için erken henüz. Dersim’de yaşananların üzeri bir şekilde kapatılmaya çalışıldı ama acılar unutulmadı.
-Siz Dersim’de yaşadınız mı
Beş yaşında Erzincan’a taşındık ailemle, oradan da İstanbul’a geldik.
-Yaşanan acılara bire bir şahit oldunuz mu?
Benim çevremde yoktu ama eşimin ailesinde küçük yaşta ailelerinden koparılan kızlar vardı.
-Sizi bu filmi çekmeye iten ne oldu?
İnsanları dinledikçe, paylaştıkça şekillendi ne yapacağım. Bir önceki belgeselim ‘Munzur Akmasa’yı çekerken şahit oldum dramlara. Özelikle kadın ve çocuklar bunun acısını çok çekmişler. Katliam ve harekat sürecinde yaşanmış diye geçip gidiliyordu üzerinden. Ama sonra ortaya çıktı ki, bu çocuklar aileleri ölenler değil bilakis yaşayanlar arasından da seçilmiş.
-Neden ama asıl neden neymiş sizce?
Etnik yapıları kaynaştırmakmış, Türkleştirmekmiş. Dersim’i Şark Islahat Planı çerçevesinde ıslah etmek amacıyla çocuklar ailelerinden alınıp şehirli bürokratların yanına verilmiş.. Zorunlu göç kararının ardından da Dersim, Tunceli yapılmış. Bakanlar Kurulu kararı var 1937’de alınan. Dersim bir çıban gibi görülüyor ve sökülüp atılmasına karar veriliyor. Yaşam biçimi, dili, dini ilkel bularak değiştirmek istemişler ve bu, o bölgede yaşayan insanlar için bir lütuf olarak görülmüş.
-Çocukları almışlar ve sonra?
Harekat kafalarında o kadar meşrulaşmış ki, çocukları eve almalarını lütuf olarak göstermişler. Dilini kullanmamaları istenmiş, Dersimli olduğunuzu söylemeyeceksiniz denmiş!
– Oysa çocukları evlatlık olarak gördüler ve işlerinde yardımcı gibi kullandılar…
Aynen öyle, evde farklı oldukları hep vurgulandı, diğer çocuklar gibi yetiştirilmediler, sevgiden mahrum bırakıldılar. Koparılıp alınmalarının acısını da asla unutmadılar.
– Onları alan ailelerin arasında çocuk isteyen, isteyerek ve sevgisini vererek bakmak isteyen olmamış mıdır?
Bakın bu çocukları alanlar, kimsenin rızasını almadan asker ve bürokrat ailelerin yanına göndermişler. Devlet kararıydı bu. Cumhuriyet politikaları ile uyumlu bir sürece girdiler, Ermeni ve Rumlara uygulanan gibi bir uygulama bu. Türkleştirme ve medenileştirme mantığı ile yapıldı.
– Filme başladığınızda konuştuğunuz kadınlar arasında sizi en çok etkileyen hangisi oldu?
Her bir hikayede sarsıldım inanın, yıllar sonra onların acısı hakkında konuşmaya başlıyorsunuz zaten bu çok çarpıcıydı. Yıllarca bu olaydan bahsetmeyen kadınlarla acılarını paylaşmak, yaralarının ortaya çıkışını seyretmek çok üzücüydü.
– Annesinin ya da büyükannesinin yaşadıklarını bilmeyenler var mıydı?
Bilen de vardı bilmeyen de. Ama herkes çok alakalı ve duyarlıydı. Çocuklarına 65 yıl sonra açıklayan bir hanımla konuştuk mesela. Onca yıl saklamış hikayesini.
-Evine geri dönenler oldu mu sizin sayenizde?
Birçoğu geri dönüp evlerini bulmak istemiş, yer isimleri değişse de aramışlar. Akıllarında ne kaldıysa artık, gözyaşları içinde topraklarına sarılmışlar. Bu travma sonraki kuşaklara da aktarılmış. Ailesini bulmaya çalışanlar da var, kayıp olanlar da… Geride kalanların yaşadıkları da korkunç. Kardeşler de merak içinde kalmış, çok ama çok acı.
– Günümüzde hala ergen olmadan evlendirilen kız çocukları var, aynı mantık, aileden alınıyorlar…
Kız çocuklarına uygulanan şiddettir bu, bugünün anlaşılabilinmesi için tarihte yaşananların kökenine gidilmesi ve hesaplaşılması gerekiyor. Sistem ve mantık çözülmeli. Dersim’de katliama uğrayan tüm halktı ama tecavüze uğrayanlar kadınlardı. Kendi çocuğunu öldürmek zorunda olan kadınlar olmuş.
-Nasıl yani?
Asker bulmasın diye saklanıyorlar, çocuklardan biri gürültü yapıyor. Kadın yakalanmamak için çocuğun ağzını sıkıca kapatıyor, çok ama çok acı.
(KISALTILMIŞTIR)
28 Kasım 2010 Pazar
akşam
http://www.haber50.com/dersimin-kayip-kizlari-bulundu-330441h.htm





Leave a Reply