Van Denizi’nin güneyinde, tarihi Mogk, Pıjnunik ve Antsevatzik beyliklerinin bazı bölümlerini de içine alan sık ormanlar ve zengin otlaklarla kaplı dağlarıyla Şadakh, daha sonra Tigris (Dicle) nehrine dökülen Batman (Kağırk) ile Şadakh (Asbagan) akarsularının birleştiği yerde kurulmuş bir yerleşim yeri.
Merkezi “Tağ” olan kentin 20. yüzyıl başında yüze yakın köyünün yarıdan fazlasında Ermeniler yaşıyordı. Kentte ve Arsamad, Dzidzantz, Gacet, Çnur, Hinentz vb. köylerde okulları, Tağ’da ise tiyatrosu mevcut olan Şadakh’ta 19. yüzyılın 70’li yıllarına kadar hüküm süren beylik yönetimi, bölgeye Kürt bir kaymakam tayin edilmesinin ardından Ermeni beyi Mahdesi Sahag’ın Van’a sürgün edilmesiyle sona ermişti. 1986 ve 1915 olaylarında direniş gösterse de Ermeni nüfusu yok olan Şadakh’ta bulunan bir dizi Ortaçağ Ermeni mimari kalıntısından birkaçını burada anımsıyoruz.
Tağ’daki Surp Hovhannes Mıgırdiç Kilisesi (Vaftizci Yahya, 17. yy.), büyük (14×20 m) üç nefli bazilik bir plana sahip görkemli bir yapıdır. Nehrin sol yakasında yer alan Surp Stepanos kilisesi (17. yy.) daha küçük (6×13 m) ve uzunlamasına bir yapıdır.
Tağ’ın 1 km. kuzeyinde Surp Astvadzadzin, onun hemen yakınında ise Surp Yerrortutyun kiliseleri yar alır. Tağ’ın güneyinde, Gaşif adlı köyde iki kilise, güneydoğu yönünde ise Şadakh nehri kıyısında Surp Sarkis Kûmbetli kilisesi (14. yy.) vardır. Sıvdiyin köyüne şimdilerde “Elmacı” deseler de yöre halkı “Sorgin” demeyi yeğliyor. Sor, ‘kırmızı’nın Kürtçesi, belki bu yüzden elmacıya dönüşmüş; ancak sor-kırmızı nasıl “sev-siyah gin” ya da “digin” (hanım) olmuş, anlamak biraz güç.
’lerde 26 bini aşkın Ermeni’nin ve 5 bin Kürt’ün yaşadığı Şadakh bölgesinde 1913-14 yıllarında 8 bin Ermeni kalmış. Günümüzdeki adı “Çatak” ise iki nehrin çakıştığı, birleştiği nokta olarak eski adına epeyce benzetilmiş…
Yazımızı, Çataklı dostumuz Abdülcelil Yavuz’dan dinlediğimiz “Tıhe Babo” hikâyesiyle noktalıyoruz.
Vırişin köyünde bir adam, oğluna beş kuruş verir ve onu çömlek alması için çarşıya gönderir. Çömlek fiyatı 4 kuruştur. Oğlan, daha ucuzunu bulmak için sora sora, çarşıdan bir saat uzaklıkta Gırı Prütan adlı yüksek bir tepeye ulaşır. Gırı Prütan’daki usta bu tepenin toprağından imal ettiği çömleğe 2.5 kuruş ister. Oğlan 1.5 kuruş kârda olmanın sevinciyle çömleği alır, Parzununa (İki kollu, sırta asılan çanta) koyup sırtına atar.
Ancak heyecandan parzununun kollarını bağlamayıp elinde sıkıca tutarak yola koyulur. Yolda hayal kurmaya başlar. Hayal giderek plana dönüşür. Çömleği pazarda 5 kuruşa satacak, ilk kazandığı parayla 2 çömlek alacak, birini babasına götürecek, diğerini sermaye yapıp ticarete başlayacaktır. Böylece biri-iki, ikiyi-dört, dördü-sekiz yaparak çok para kazanacak, bununla yavuklusunun başlık parasını ödeyip evlenecektir. Çok güzel bir çocuğu olacak, çocuğu emekleyecek, sonra yürümeye başlayacak, o da baba olarak baba oğluna seslenip yanına çağıracaktır. Kollarını açar: “Tıhe Babooo!” der, çocuk koşar… Ancak kollarını açtığında, düşen parzunun içindeki çömlek kırılmış, hayalleri tuzla buz olmuştur oğlanın.
Çatak’ta hayallere daldığınızda biri sizi “Tehe babo” diye uyarırsa, anlamını bilesiniz diye anlattık bu hikâyeyi.
Agos
Sayı:762
05 Kasım 2010
Leave a Reply