Önce bir alıntı:
“Türkler ve sair Müslüman gruplarla Ermeniler arasında evlilikler olmuştur. Savaş döneminde devletin bu evliliklerde rol oynaması… kadın ve kızları korumaktan ibarettir. Osmanlı Hükümeti’nin bütün sahipsiz kız ve kadınları Müslümanlarla evlendirerek genel bir asimilasyon yaptığı düşünülemez… Savaş ortamında sahipsiz, güzel, zengin ve eğitimli birtakım kız ve dul kadınların dikkat çektiği veya bu tür kadınların tehcirden kurtulmak için Müslümanlarla evliliği seçtiği görülmektedir.” (Dr. İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları ve Çocukları Meselesi, 1915-1923, Ankara 2005, s. 74 ) .
Görüldüğü gibi yazar sözkonusu “sahipsiz ve güzel” Ermeni kadınlarının bu “himayeye” mazhar olduklarından adeta müteşekkir kalmaları gerektiğini düşünmektedir. İşin daha da vahim yanı bu satırların 1915 veya 1916’da değil, 2005 yılında yayınlanmış akademik araştırma olduğu iddasında olan bir eserde yer almalarıdır. Yani devlet, o ulu kutsal varlık bu “sahipsiz” zavallıları “evlendirerek” kurtarmıştır. Asla sorulmayan birçok soru arasında ilk akla gelen, neden bu kadınların sahipsiz kaldıkları sorusudur. Raymond Kevorkian’ın en son eserinde (Le Genocide des Armeniens. Paris, 2006) Anadolu’nun bazı yerlerinde adeta bir “Ermeni pazarı” kurularak bu sahipsiz kadın ve kızların nasıl kurtarıldığı tüm dehşet verici ayrıntılarıyla anlatılır.
Fethiye Çetin’in Anneannem kitabıyla başlattığı süreç hızlanarak sürüyor. Son günlerde birçok tabu yıkılıyor. Bunların en çarpıcı örneklerinden biri de gizli Ermeniler meselesi. Agos’un 10 Eylül 2010 tarihli sayısında araştırmacı gazeteci Gökçen B. Dinç’in yaptığı röportaj ve gazetenin 22 Ekim sayısında “Mihran bir tabuyu yıktı” başlığıyla manşetten verdiği haberde, bu konu ilk defa bu denli açıkça işlenmekteydi.
Mesele oldukça açık ve açık olduğu kadar da vahim. Osmanlı’da ve sonra da Türkiye’de nesillerce Ermeni olduklarını saklamak zorunda olan insanlar yaşamış ve yaşıyor. Bunlar muhtelif dalgalar halinde Müslümanlaştırılmışlar. Bilinen en erken kitlesel zorunlu ihtidalar (din değiştirmeler) Abdülhamit dönemi katliamları sırasında 1890’lı yıllarda. Bunu 1915 izlemiş. Ancak işin daha da vahimi, öyle anlaşılıyor ki bu zorunlu asimilasyon Cumhuriyet döneminde de devam etmiş ve halen de devam etmekte. Ancak, bu konu halen kesinlikle patlayıcı bir madde. Hatırlardadır, Hrant’ın Valiliğine çağrılıp açıkça tehdit edilmesi Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olması ihtimalinin Agos’ta haberleştirilmesinden sonraydı. Hrant için sonun başlangıcı oldu. Bunu o zamanlar Türk Tarih Kurumu başkanı olan Yusuf Halaçoğlu’nun “Dersimli Kürtlerin birçoğu aslen Ermenidir” iddiası izledi. Her ne kadar iki taraf da bunu kabullenmek istemese de, tüm bozuk saatlerin günde iki kez doğru saati göstermesi gibi, Halaçoğlu’nun iddialarında gerçeklik payı vardı; zira 1915’te birçok Ermeni’yi Dersimli Kürtler kurtarmıştı. Ancak bunun bedeli mecburi Müslümanlıktı. İşin acıklı tarafı en halisane niyetlerle kurtarılan insanlar dahi din değiştirmek zorunda kalmışlar ve/veya Ermeniliklerini gizli olarak korumuşlardı. Tehlike büyüktü, zira yaygın inanca göre İslamiyet’den çıkmanın cezası ölümdü.
Bugünlerde yaşanan ise bir şekilde Ermeni olduklarının bilincini canlı tutabilmiş ailelerden gelen veya kendi araştırmaları sonucu Ermeni asıllı olduğunu keşfeden bireylerin kimliklerine sahip çıkmaları. Kolay değil, çok cesaret ister. Kendi ailen ve çevren tarafından destek görmeyebilirsin, hatta dışlanabilirsin. Hatta işin daha da acıklı tarafı, Ermeni cemaati seni bağrına basmayabilir. Hepsini kutlarım.
Agos
Sayı:762
05 Kasım 2010





Leave a Reply