Türkiye’de Ermeniler, sistemli olarak ayrımcılığa uğramanın yarattığı korkular nedeniyle onyıllarca içine kapandı, kimliğini sakladı, hakkını talep etmekten çekindi. Şüphesiz bu, insani bir korunma içgüdüsünden ileri geliyordu. Buradan baktığımızda, Türkiye’de Ermeni olarak yaşamanın hayli güç bir deneyim olduğunu teslim etmemiz gerekir.
Ama Ermenilerin siyasi var oluşları açısından baktığınızda, hele bugünün dünyasında, bu kimliğin bazı kolaylıklar sağladığını da görürüz. Çünkü Ermeni olmak, karşı karşıya kalınan tarihsel haksızlıklar nedeniyle, pek çok bakımdan otomatikman haklı olmayı da beraberinde getiriyor.
Türkiye gibi, hep otoriter olmuş, üstelik temellerini de gayrimüslim karşıtlığı üzerine kurmuş bir cumhuriyette, Ermeniler, diğer etnik ve dini gruplarla birlikte, sürekli olarak haksızlığa maruz kaldıklarından, siyaseten daima meşru ve haklı olarak görürler kendilerini. Öyledirler de…
Peki, mağdur olmaktan ileri gelen bu haklılık bir başına yeterli midir?
İnsanın asıl sınavı, kendisine bakışında, kendisine yakın olanla ilişkisindedir. Ermeniler de, devlet tarafından ezilirken, acaba kendi aralarında, kendi güç ilişkileri içinde nasıl bir tavır takınıyorlar? Ezen tarafta mı, ezilen tarafta mı yer alıyorlar? Devletten eşitlik ve demokrasi talep ederken, aynı şeyi kendi küçük grupları için de istiyorlar mı? Yoksa, geleneksel güç ilişkilerinden memnun, öz çıkarlarının peşinde bir hayat sürüyor, çarkların aynen bugüne dek döndüğü gibi dönmesini mi arzu ediyorlar?
İşte Türkiyeli Ermenilerin bugünkü sınavı bu kolay Ermenilikle zor Ermenilik arasında. Artık mağdur olmak, haklı olmaya yetmiyor. Asıl sınav, doğru değerler üretip onları hayata geçirebilmekte. Haksızlıktan medet umanlarla, koltuğa yapışıp kalanlarla, seçim sandıklarını halktan kaçıranlarla yan yana durarak belki Ermeni kalmaya devam edebilirsiniz, ama haklı olamazsınız. Çünkü aslolan Ermeni olmak değil, gerçekten haklı olmak ve bunu hak edecek şekilde davranmaktır.
AGOS
Sayı:762
05 Kasım 2010




Leave a Reply