Hrant’ın katili, isterse ilelebet çocuk olarak kalsın, adalet yerini bulmadıkça, o kurşun son saatlere dek o enseye isabet etmeyi sürdürecek. Ve durmadan artacak zulüm.
Cinayetin ardındaki katiller örgütü adalete teslim edilmedikçe de, Türkiye devleti, yargılayamadığı diğer bütün karanlık failleriyle birlikte zulmetmeye devam edecek…
Ya bizler? Öne geçmek, alt etmek… Böyle kişisel kazanımların kuyusunda, kör karanlıklara yuvarlanırken zafer naraları atacağız. Vah bize vah!
“Bizi halen birlikte tutan nedir” sorusuna birlikte öldüğümüz misaller veriyoruz. Çanakkale’de Kürtlerle Türkler birlikte savaşmıştır mesela. Birlikte ölmek, en nihayetinde affedilir bir eyleme dönüşecektir geçmişimizin sonsuzluklarında.
Ama söz konusu öldürmek olduğunda, bunu es geçiyoruz.
Haksız yere bir kişinin bile kanını akıtmamışız gibi sahipleniyoruz bütün katliamları, karanlık cinayetleri. Gerillacılıkta da, teröristlikte de, askercilikte de, jandarmacılıkta da, polisçilikte de, örgütçülükte de… Gerçeğin perdelerini kaldırma gereği duymaksızın, ölümü metaforlaştıran kahramanlıklar buluyoruz.
“Gerekirse özür dileriz” diyor bazıları. Bazen de “affetmeye hazırız” diyorlar. İşiten olmayınca, yine yaşamasız kalıyoruz. Hep birlikte.
Öldürmeyi göstermiyor, zulmü meşrulaştırıyoruz giderek.
Birlikte yaşayamıyoruz, hayır. Ancak tek başınaysak… Yan yana… Bazen de iç içe geçebiliyoruz. Taviz veriyoruz, katlanıyoruz… Kendi değerlerimizi yaşamak, kendi kimliklerimizi, dilimizi paylaşmak, yaymak gibi ‘evrensel’ eylemlere girişmeden…
Kendimizden gerçeği eksilterek var oluyoruz birlikte…
Ama benzerlerimizle birlikte sayımız arttığında, biraz kalabalıklaştığımızda… Zaman ve mekân ihlalleri başlıyor. Hak ihlalleri.
Çok fazla kimliğimiz, çok fazla mağduriyetimiz, bitip tükenmez değerlerimiz var çünkü. Birbiriyle uyuşmayan, uzlaşmayan, birbirini dönüştüremeyecek ‘mutlak’ değerlerimiz var.
Çatışarak birarada var olabiliyoruz ancak.
Belki bunda bir hayır olabilirdi. Çatışarak var olmanın da –eğer kan dökmeye, karanlık cinayet ve katliamlara varmıyorsa- bir hayrı oluyor zaman zaman. Çatışarak çoğalmanın inceliklerini de bazen yakalıyoruz bu topraklarda. Çatışsak da buluşuyor, buluşturuyoruz…
Ama sonra daha fazla çatışmamız gerekiyor. Birilerinin daha fazla var olma derdi kabarmış oluyor. Herkesten fazla var olmak!
Bu yüzden birbirine benzemeyerek ama yine de farklı paydalarda eriyerek, dönüşerek birlikte yaşlanmayı beceremiyoruz. Bizim bildiğimiz, öldürerek var olmak. Kaba kuvvetle. Anlayarak değil, parçalayarak. Çoğalarak değil, eksilterek. Var ederek değil, imha ederek…
Niyetimiz bu mudur şu hayatta? Hep başkalarına göre davranarak kendi niyetini belirlemek insanı nasıl da yalnızlaştırdı oysa…
Tahakküm ederek, sömürerek, ele geçirerek anlayabilir miyiz gerçeği? Kendimizi? İnsanlığı? Kavrayabilmek, kucaklayabilmek, kendinde başkalarını var etmek, başkalarında kendini devam etmek, bazen de yok olabilmek… Bizi daha fazla insan kılmaz mı?
Birbirimizi öldürmemizi modere edenler, işte yine daha fazla var olma kaygısına düşmüşler. Sadece onlar belirlemek istiyor ölçüyü. Kendi birimleriyle tartmak istiyorlar hayatı, değerlerimizi, gerçeği…
Ee, nerede peki yeni anayasa tartışmaları? En acil maddeler? En insani hukuksal düzenlemeler? Yine evrensel adaleti, kendi var olma tutkumuza feda mı edelim istiyorlar?
Aylarca, yıllarca daha?
İnsanı kolayca kışkırtan, güdüsel, neredeyse aportta bekleyen nefret ve intikam gibi duygulara yasal çerçeveler bulmaya mı ayıracağız yine bütün mesaimizi?
Şunu biliyorum sadece: Ne kadar zalim olsak da, gerçek hiçbir zaman buharlaşıp uçmuyor, görünmez olmuyor. Orada duruyor öylece. İçimizdeki adalet duygusunun evrensel boyutunu söküp alamıyor hiçbir şey.
Bütün bu bilgi kirliliği, karalama kampanyaları, süslü propagandalar, ima yollu linçler… Gerçeği perdelemeye yetmiyor. Gerçek, bizi perdelerin gerisinde son saatlere dek bekleyecek.
Hrant’ın katili, isterse ilelebet çocuk olarak kalsın, adalet yerini bulmadıkça, o kurşun o enseye saplanmayı sürdürecek. Durmadan çoğalacak zulüm. Birlikte öldürmenin öyküsüdür bu. Birlikte yaşlanmaya henüz başlamadık.
Kaynak: taraf.com.tr
Yer: Türkiye
Tarih: 29.10.2010





Leave a Reply