Van Gölü üzerinde bulunan Axtamar Adası ve içinde barındırdığı Surp Haç Ermeni Kilisesi insanlık tarihinin en eski, en nadide örneklerinden biridir. Hem tarihsel olarak Hristiyanlık’ın en eski ibadet mekanlarından biridir, hem de mimari olarak döneminin tüm görkemini taşımaktadır. Tüm bu özellikleri bakımından da Kürdistan’da* bulunan bir Ermeni Kilisesi olsa da tüm insanlık mirasının önemli bir parçasıdır.
Hani en basit deyimi ile Ankara’nın değil de bir başka, ՙmuhassır medeniyet՚ özlemlisi yönetimin denetiminde olsaydı bugün Dünya’nın en çok tanınan tarihi eserlerinden biri olurdu. Hoş Ankara’nın tüm ilkel yaklaşımlarına karşın Ermeni Halkı başta olmak üzere Hristiyan Alemi’nin hiçbir zaman ilgisini eksiltmediği kilise bugün hala ayakta. Elbette burada bölgenin kadim halkı Kürtler’in de yaklaşımı önemli. Ancak bir tekne ya da kayık ile ulaşılabilen adanın adeta bekleyeni konumundaki kilise yöre halkı tarafından bazı tahribatlara uğratılsa da aslında temelde korunmuş olduğu gözlerden kaçmıyor.
Modernite adı altında kendisinden önce var olan tüm değerlere düşmanlık eden Cumhuriyet’in ardından ibadete kapatılan Axtamar Surp Haç Kilisesi geçtiğimiz Eylül’de yıllar sonra kilisede gerçekleşen bir ayinle yeniden ibadete açıldı. Dünya Ermenileri’nin bir anda büyük bir ilgi gösterdikleri ayin AKP Hükümeti’nin bir son dakika ayak oyunuyla büyük bir hayal kırıklığı ile gerçekleşti. Zira lafa gelince tek biri dünyalara bedel olanlar Kilise’nin tarihi sembolü olan haçın Kilise kapısına asılmasının ՙteknik olarak becerilemediğini՚ ancak ayinden sonraya kalacağını ileri sürdüler. Bunun üzerine de bugün AKP’nin temsil ettiği Ankara’nın ayak oyunlarını çok acı deneyimlerle yaşamış olan Ermeniler’in büyük bir bölümü bu organizasyonu protesto ederek Dünya’nın dört bir yanından yaptırdıkları seyahat rezervasyonlarını iptal ettiler. Van’a gelmediler.
Haklı da çıktılar, AKP Hükümeti ayinin haçsız yapılması için elinden geleni yaptı. Ardından da dostlar alışverişte görsün babından ayinden yaklaşık bir ay sonra kiliseye haçı taktı. Bunda uluslararası camianın ne denli etkisi var bilinmez ancak, AKP’nin bu durumdan çok rahatsız olduğu kesin.
AKP’nin iktidara gelmesinin ardından hemen tüm çalışanları ՙkendine bağlı՚ ya da sonradan da olsa ՙkendine bağlanan՚ kadrolardan oluşan Anadolu Ajansı(AA) uyumakta olan bir yanardağın lav püskürtüyorum hamlesi ile ortalığa cüruf, toz, duman püskürttüğü gibi püskürmeye başladı.
AA’nın 19.10.2010 tarihli bülteninde yer alan bir habere göre 1915 olaylarının aydınlatılmasına yönelik yürütülen çalışmalar kapsamında Gevaş’a bağlı Yanikçay Köyü’nde kazı yapıldı. Ne tesadüftür ki Ada Gevaş’a bağlı.
Bu nedenle, ՙHaçı diktik ama sizi de katliamcı ilan edeceğiz՚ kazılarında, ՙErmeni çeteleri tarafından katledilen Müslüman Türklerin toplu mezarı՚ ortaya çıkarıldı. Bunu söyleyen kim, Atatürk Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cevat Basaran. AA’ya ՙbu büyük olayı՚ duyuran Prof. Başaran, kazı alanında bulduğu kemiklere bakarak bu kemiklerin ՙMüslüman Türkler’e ait olduğunu՚ anlamış. Oysa Başaran’ın hizmetine girdiği Türk resmi ideolojisine göre zaten Müslüman olmayan Türk yoktur ki. Hatta eski solcu yani Türk-İslamcı Şair İsmet Özel’e göre, ՙTürk olmayan Müslüman da değildir.՚
İddialarına dayanak teşkil edecek bilimsel bir bulgu yerine kişisel gözlemlerini tercih eden Prof. Başaran’ın bu ՙbilimsel՚ çalışmasının amacının AKP öncülüğünde oluşturulan İslam-Türk ırkçılığına hizmet olduğu açıktır.
Öte yandan haberin bir başka boyutuna da dikkat çekmek isterim. Zira AA’nın haberi şöyle devam ediyor: ՙKöyün yaşlılarından edinilen bilgiye göre, Ermeni çetelerinin çevrede topladıkları köylüleri, Yanikçay’a getirerek topluca katlettiğini anlatan Prof.Dr. Basaran, bu insanların topluca katledildikten sonra 3 büyük çukura toplu olarak gömüldüklerini bildirdi.՚
Söz konusu katliamın 1915 tarihinde gerçekleştiği söylendiğine göre, bu olaya tanık olabilecek vatandaşların o esnada en az 5 yaşında olmaları gerektiği de azami bir zaruret ise bu köyde 100 yaşının üzerinde çok sayıda vatandaş yaşamakta.
AA bu haberi yapar da Doğan Grubu’nun DHA’sı boş durur mu? Elbette hayır. Doğan Grubu’nun savaş alanına sürdüğü Amiral Gemisi Hürriyet de bu ՙtarihi gelişmeye՚ bir başka cepheden katkı sunuyor. Gazete ՙkatliamın Ardahan bölümünüՙ konu seçmiş. Haberde Ardahan’da yapılan benzer içerikli ve kaygılı kazıların Milli Güvenlik Kurulu ve Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Komisyonu Kararı ile yapıldığı vurgulanıyor. Kazıya karar veren kurumlar bileşkesinin uyandırdığı ՙgüvenՙ düşünüldüğünde bu kurumun bulgularının tartışılmazlığı da kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
ՙDünya buna ne diyecek՚ başlığı ile verilen haber aynen şöyle:
ՙArdahan’da Ermeniler’in sözde soykırım iddialarına karşı dün başlatılan kazıda 3 Ocak 1917 tarihinde Ermeniler’in büyük katliam yaptıkları Yanık Camii’de toplu halde Türkler’e ait kemiklere rastlandı. Kars Müze Müdürü Necmettin Alp, Milli Güvenlik Kurulu ve Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Komisyonu Kararı ile Ardahan’da kazı çalışmalarının yapıldığını söyledi. 1’inci Dünya Savaşı’nda Taşnak çetelerinin Yanık Camii olarak bilinen yerde yaptıkları katliamı ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdüğünü belirten Necmettin Alp, 80 metrekarelik alanda kazı yapılacağını bildirdi. Müzede görevli arkeologları ve Kafkas Üniversitesi’nden 3 öğretim üyesi ile birlikte yapılan kazıların ilk etabı olan 40 metrekarelik alanda zemine kadar indiklerini anlatan Alp, caminin yakıldığını belirtti. Yangın tabakasının üzerinde toplu halde 7 kafatası ve çok sayıda kemiklere ulaştıklarını anlatan Alp, katliamı belgeleriyle ortaya çıkarmayı hedeflediklerini söyledi՚.
Görüldüğü üzere Milli Güvenlik Kurulu ve Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Komisyonu Kararı ile başlayan kazılarda belge aranmaktadır. Komisyon arşivleri incelemek yerine yangın alanlarından belge bulacağına emindir. Ayrıca belge olmasa da siparişe uygun kanıt՚bulma՚ konusunda mahir Türk՚bilim՚ heyetleri oldukça tarihin karanlık sayfaları bir bir aydınlanacaktır.
Erdem Can
20 Ekim 2010 ANF NEWS AGENCY
*Veb sitesi yöneticileri tarafından
Son günlerde Türkiye’nin bir takım basın yayın organlarında yayınlanan sözde “Türk arkeolog ve tarihçilerinin” yeni bilimsel buluşlarını okudum. İlk kez değil ki 1915-1920 yıllarında Ermeni çeteleri tarafından öldürülmüş masum “Müslüman Türklerin” gömüldükleri toplu mezarlar bulunuyormuş. “Müslüman Türk” deyimi de yeni bir “bilimsel buluş”tur aslında. Bu gibi “bilimadamlarına” ve bunların keşfettikleri mezarlara ilişkin görüşümüz sitemizde bir kez ifade etmiş olduğumuz için bu her zamanki “bilimsel” oyuna bu defa değinmemi anlamsız buldum.
Ancak bu buluşlara ilişkin basında çıkan haberlerden bir iki gün sonra Fırat Haber Ajansı, Erdem Can’ın oldukça ciddi bir yazısını yayınladı. Sitemizde bu yazıya yer vermekle beraber saygıdeğer yazara bir konuyla ilgili olarak hayretimizi dile getirip kendisine bir iki soru sormak isteriz.
Sayın Can Erdem, yalandan ve tarihi belgelerin saptırılmasından hoşlanmadığınız ve benzer olaylara tepki gösterme konusunda vicdanlı ve cesur olduğunuz görülüyor. Bunu olumlu olarak değerlendiriyorum. Ancak ne tuhaftır ki, benzer görüşlere sahip olan bir kimse şöyle düşünebilir: “Tüm bu özellikleri bakımından da Kürdistan’da bulunan bir Ermeni Kilisesi olsa da tüm insanlık mirasının önemli bir parçasıdır”.
Sayın Can, nasıl oldu da Ermeni Surp Haç Kilisesi Kürdistan’da bulundu? Topraklarında Ermeni kralı Gagik Artsruni’nin inşa ettirdiği Surp Haç Kilisesi’nin bulunduğu bu tarihi veya modern Kürdistan devleti hangisiymiş aceba? Ermeni Krallığı’nın en eski başkenti olan Van’ın 10. yüzyılda da Ermeni Krallığı başkenti olduğunu, Ermeni tarihinin en büyük bilim sahtekârları bile inkar etmezler. Günümüzde Batı Ermenistan’ın Ermenilerden temizlenmiş olması ise başka bir konu. Bunda İttihatçı’ların önderliğiyle söylediğiniz “bölgenin kadim halkı Kürtler’in” rolü de küçük değildir.
Ortak çabalarla Ermenilerden temizlenmiş olan Ermenistan’ın birçok toprağına yeni bir ad vermeye yönelik komik gayretleriniz sonucunda Türkler, bu bölgelere Doğu Anadolu diyorlar. Doğu Anadolu ise, Doğu Doğu anlamına gelir zira “Anadolu” Yunanca’da zaten “Doğu” demektir.
Görüldüğü gibi bazı Kürt bilim adamları şu görüştedirler: Doğu, Doğu olabilir de Batı Ermenistan Kürdistan olmaz mı? 1915-1923 yıllarında Türklerle beraber sarfettikleri çabalar karşılığında Kürtler’in de büyük beklentileri olabilir, değil mi?
Sayın Can’ın şu görüşü de oldukça tuhaftır: “…Elbette burada bölgenin kadim halkı Kürtler’in de yaklaşımı önemli”. O zaman şu soru soruyabiliriz: neden aynı halk, Batı Ermenistan’daki öbür binlerce kiliseye karşı aynı yaklaşımı göstermeyip bunları tahrip ederek kiliselerimizin kutsal taşlarıyla ahır ve evler inşa etti? Surp Karapet, Arakelots (Havariler), Surp Tateos Manastırları, Ani’deki kiliseler ve başka binlerce mimari eserimizin tarzı hoşlarına gitmemiş miydi? Surp Haç Kilisesi’nin ayakta kalabildiğinden dolayı Van Gölü’ne şükran olmamız gerekiyor çünkü göl üzerinden ahır yapılacak malzemelerin taşınması gayet zor bir çalışma olmalıydı.
Bu görüş gerçeğe daha uygun gibi görünüyor zira Van Gölü’ndeki Lim (Adır) ve Ktuts (Çarpanak) adalarında bulunan kiliseler de hâlâ ayaktadırlar.
Saygılarımla
Haykazun Alvrtsyan




Leave a Reply