Türkiye’yi değiştiren adam

Anush HovhannisyanAnush Hovhannisyan

Türkolog, Ermenistan Bilimler Akademisi

Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nde araştırma görevlisi

Meşhur Türk siyasetçi ve tarihçi Baskın Oran’ın Hrant Dink hakkında söylediği bu sözleri makalemin başlığı olarak seçtim. Bu makale, saygıdeğer profesörün görüşüne cevaplama ve Ermeni türkoloğun gözleri ile Dink fenomenini anlama ve tanıtma çabasıdır.

Hrant Dink ile ilk ve maalesef son kez 2005 yılında Erivan’da, Ermeni Soykırımın 90’uncu yıldönümüne ithaf edilmiş ‘Çok ağır suç, çok ağır meydan okuma: İnsan halkları ve soykırım’ başlığını taşıyan uluslararası konferans esnasında buluştum. Konferansın çalışma müzakerelerinden biri  ‘ Tarih ile ayrılmış, coğrafya ile birleşmiş’ başlığını taşıyordu. Bu müzakere esnasında Türkiye’den gelen temsilciler Murat Belge’nin, Baskın Oran’ın yanı sıra Dink te konuşma yaptı.  ‘Türkiye’de çoğunluk gerçekleri bilmiyor. Ama nasıl bilsin? 90 yıl bunun hakkında konuşmak yasak idi,- dedi Dink,- Ermenistan tarafı, türklere gerçek tarihi öğretme ve sonrasında Soykırımı tanıma politikası gerçekleştirmeli’. Dinke göre soykırım hakkında daha fazla bilgiye sahip olanlar tarihi Ermenistan bölgesinde yaşayan insanlardır. Bunların çoğu, atalarına karşı işlenen suçu hatırlayan türkleşmiş veya kürtleşmiş ermenilerdir. ‘Ermeni sorunu Kürt sorununa paralel olarak tartışılmaya başlandı. Bunun hakkında ilk Kürt aydınları yazdılar ve ermeni katlıamlarında kürtlerin de katıldıklarını dile getirdiler,-dedi Dink. Türk toplumu artık kayıtsız şartsız olarak resmi  propagandaya inanmıyor ve toplumun bir kısmı, resmi yönetimin yarattığı engellere rağmen, Soykırım’dan bahsetmeye başladı. Hrant Dink Türiye’nin ısrarlı reddetme politikasını sadece Ankara’nın, dış dünya’nın gözünde ‘imajını’ koruma gereksinimi ile değil, ayrıca kendi halkının kimliğinin canlanmasından ortaya çıkan korku açısından anlattı. Ermeni Soykırımını tanıma sorusunda şahsi görüşünü bildirdi: ‘En iyi yol Türkiye’nin demokratik bir ülke olmasıdır, ‘alttan’ talep olduğu zaman toplum dış baskınlardan kurtularak Soykırımı tanır. Ermeni-Türk ilişkilerini 1915 metre derinliği olan kuyudan çıkarmak lazım’, Dink konuşmasını böyle tutkulu bir çağrı ile bitirdi.

Hrant Dink kısa süren, ancak parlak hayatı boyunca kendi çağrısına sadık kaldı. Soykırım ve bunun sonuçları Ermeni ve Türk halkların kaderleri üstünde radikal etki bıraktığı ve iki toplumların gelişim sürecini etkilediği inkar edilemez bir gerçek. Soykırımdan sonra 90 yıl süren dönemi uzmanlar ‘sessizlik’, ‘unutma’ yılları olarak nitelendiriyorlar. Kemalist tarihinin yeni kavramı türk toplumunu Birinci Dünya Savaşında yaşanan yenilgi, imparatorluğunun dağılması, soykırım ile ilgili olan unutma mekanizmaları birleştirme, ‘ağır’ hatıralara karşı yasaklar koyma imkanını tanıyordu. ‘Aldatma’, ‘Türklere karşı gizli anlaşma’ ve ‘iç düşmanlar’ hakkında olan görüşler Türk halkının kamu görüş açısında daha da yayılıyor ve resmi propaganda aracılığı ile aktif bir şekilde destekleniyor.

Türkiye’de devlet, toplu hafızasının oluşumu üstünde önemli ve egemen rol oynamıştır ve halen oynamakta, çünkü geçmiş ile tanıştıran kaynaklar tamamiyle tek taraflı ve seçmeli olarak sunuluyor. Ve bu kaynaklar tabii ki de devletin görüşünü haklı çıkaran kaynaklardır. ‘Özel’, alternatif kaynaklar ulaşılabilir değildi. Birinci cumhuriyetin kamu söylevinde sadece Ermeni Soykırımı konusu değil, ayrıca Türkiye vatandaşı ve milli azınlık olan ermenilerin sorunları da yoktu. Ermeni Soykırım ‘tabu’su bizzat farzedilen ‘tabu’ idi.

1960’ların ortalarına kadar, şöyle ki hem Diaspora’da, hem Sovyet Ermenistan’da düzenlenen gösteriler ve ermeni taleplerini dile getirilmesi ile dikkat çeken Soykırımın 50’inci yıldönümüne kadar Türk devletinin reddetme göstergesi başlıca dış dünyaya yönelikti. 1970-80’lerde ASALA eylemleri sonucunda Ermeni sorunu ile bağlı olan suskunluk ortamı yıkılıyor. Türkiye trajik eylemlerin sebepleri hakkında toplumuna bir açıklama yapmalı. Aynı zamanda, Türk kamu görüşünü ‘bizim iyi Ermenilerimiz’ ve ‘agresif, kötü niyetli, gizli anlaşmalar yapan, Türklerden nefret eden Ermeni Diasporası’ basit formül üzerinde kurmayı çabalıyorlardı.

Ayrıca belirtmek gerekiyor ki 1980’lerde Ermeni Soykırımın uluslararası süreci başlatıldı. Onyıllar süren suskunluktan sonra Türk toplumuna ikram edilmiş, ‘bozulmuş’ Diaspora hakkında görüş bu dönem kamu tartışmalarında en üstün gelen konu oldu. Tabii ki böyle bir ortamda İstanbul Ermenileri de çok kötü bir duruma düşmüşlerdi.

Şüphesiz 1990’lar ‘suskunluk duvarının önemli çatlaklar verme’ dönemi idi. Hem evrensel gelişimler, şöyle ki  ‘Soğuk Savaşın’ sona ermesi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılması, Ermenistan’ın bağımsızlığı ve cumhuriyetin kurulması, netice olarak da Ermeni Sorununun resmi olarak tartışma ihtimali, hem Türkiye’nin AB’ye üye olma hedefi, hem Kürt sorunu, islamiyetin aktifleşmesi, Türk kimliği ile ilgili tartışmalar v.s. gibi Türkiye’nin dış siyasi gelişmeleri bu döneme katkıda bulunuyorlar. Bu durumda 1996 yılında kurulan ‘Agos’ gazetesi büyük bir önem kazanıyor. Gazete Türkiye’nin genel demokratikleşme çerçevesinde Ermenileri ilgilendiren sorunları tartışmak için orijinal bir platform konumuna geliyor.

2000 yılından itibaren Ermeni ‘tabu’nun geri çekilmesi hakkında söz edebiliriz. Ermeni sorusunun kamu tartışmaları, demokratikleşme ve sivil toplumun kurulmasına yönelik tartışmaların bir parçası olduğunun altını çizmek gerekiyor. Türkiye’de gelişen sivil toplum sorular yöneltiyor ve bunlar devlete karşı ciddi meydan okumalardır. Bugün devletin ve toplum’da aydınların direnç gerçeğini  kaydedebiliriz.

Ermeni Soykırımı açısından bu direnç resmi açıklama kalıplardan kurtuluşun, alternatif kaynaklara ulaşılabilmenin ve geniş kamu tartışmaların anlamına geliyor. Hrant Dink’in cinayeti türk toplumu için bir dönüm noktası oldu. Resmi tezin tüm eksikliği en iyi şekilde gazeteci Ahmet Altan’ın şu satırlarında ifade ediliyor: ‘Hiçbir şey değişmedi: onlar 1915’de öldürüldü, onlar 2007’de de öldürülüyorlar. Önceden bize ‘onlar bizi öldürüyorlardı, biz de onları öldürdük’ diyorlardi: Şimdi ne diyeceksiniz? ‘Hrant bizi öldürdü, biz de onu mu öldürdük ?’.

Türkiye’de Ermeniler ‘gizli’ kimliklerini açığa çıkarmaya, haklarını yüksek sesle dile getirmeye başladılar, kendi sözleriyle ‘hiçbir zaman toplumun tam üyesi’ olarak hissetmediklerine rağmen.

2010’dan itibaren 24 Nisan anma törenleri benzeri görülmemiş olaylarla kaydedildiler: bunlar arasında hem online imza kampanyası, hem Taksim meydanında  düzenlenen mum yakma töreni, hem Haydarpaşa tren istasyonunda yapılan oturma eylemi v.s. var. Tabii ki de uluslararası, ve bilhassa iç baskı güçlendikçe devletin, kampanyalara karşı eylemler düzenleme çabaları da güçleniyor.

Geçmişte Türkiye’nin reddetme vektörü genelde dış dünyaya yönelik idi, ancak günümüzde bunun bir imleci, resmi teze karşı çıkanlarla mücadele etmek amacıyla devletin içine doğru yöneliktir. Bugün Türkiye reddetme politikası ile Türk milletini rehin aldığını ve ister istemez reddetme suçuna katılmalarına mecbur ettiğini söyleyebiliriz.

Hrant Dink bu reddetme politikası ile mücadele eden bir savaşçı idi. Dink devamlı Türk milliyetçileri tarafından tahditler alıyordu ve takip ediliyordu, ve sık sık polis merkezlerine gitmeye mecbur kalıyordu, çünkü Hrant Ermeni-Türk diyaloğunu kolaylaştırabilecek Ermeni Sorununu, Ermeni Soykırımını tanıma gereksinimi yüksek sesle dile getiriyordu, ve aynı zamanda  kategorik olarak Türkiye’yi terk etmeyi reddediyordu: Ermeni olduğunu, ancak Türkiye’de doğmuş olduğunu, Türk toplumun bir parçası olduğunu ve kaçmak istemediğini tekrarlamayı seviyordu…

Ama Dink’in dile getirdiği gerçekler devlet tarfından tehlike olarak kabul ediliyordu: bu Pandora’nın kutusunu açmak gibiydi. Türkiye’de gerçek gazeteci olmak tehlikelidir, özellikle sen aslen Ermeni isen.

Hrant Dink’i 19 Ocak, 2007’de İstanbul’un merkezinde, ‘Agos’ yayınevine yakın bölgede öldürdüler. Türk resmi görüşüne göre, katil o zaman 17 yaşında olan Ogün Samast idi. Onu tutuklamışlar ve kendisi suçunu itiraf etmiştir. Ama bugüne kadar, Hrant Dink’in cinayetinden altı yıl sonra bu cinayetin gerçek sorumluları henüz bulunmamıştır. Hrant Dink’in varislerinin haklarını savunan avukat Fethiye Çetine göre Türkiye’nin kuvvet sistemleri ‘Agos’un editörünün olası cinayeti hakkında haberdar idi, ancak bu cinayete karşı çıkmak için hiçbir şey yapmadılar. ‘Eğer biz gerçekten Türkiye’nin demokratikleşme yolunu seçmesini istiyorsak, Türk toplumun içinde polisin, askeri inzibatın ve sivil bürokratların oynadığı rolu açığa çıkarmak gerekiyor’ demiş Fethiye Çetin.

Bugün halka yönelik liberal güçler Türk milliyetçiliğine karşı çıkıyorlar. Ama bunların Türk-Ermeni süreçleri üzerinde nekadar etkisi var? Resmi reddetme politikası Türkiye’nin kamu görüşünü nekadar ifade ediyor?: bu soruların cevaplarını Türk toplumu vermeli. Bu makalede biz Türk-Ermeni ilişkilerin sadece bir sorunu hakkında konuştuk ve Hrant Dink fenomenini anlamaya çalıştık. Altı yıl önce Türkiye, Ermeni aydının ölümü ile fırtına yemiş gibiydi, Hrant Dink’in ölümü ülkeyi sarsmıştı. Cinayetin ertesi günü binlerce Türkler, Kürtler, Ermeniler, mumlar, çiçekler ve Dink’in potoğrafları ile, Taksim meydanından cinayet yerine gittiler. Ellerinde ise ‘hepimiz Ermeniyiz, hepimiz Hrant Dink’iz’ pankartları vardı. Dink fedakarlığı ile Türkiye’yi değiştirdi. Öne sürülen görüşlere göre 2007’ten itibaren Ermeniler daha düzenli olmaya ve ilgilendiren konuları dile getirmeye başladılar. Hrant’ın misyonunu onun Ermeni ve Türk arkadaşları devam ediyorlar ve onlara Hrant’la birlikte aynı değerlerle  yargılayan ve faaliyet gösteren insanlar da katılıyor. Mesela son zamanlarda İstanbul’un Samatya semtinde yaşlı Ermeni kadınlar öldürüldüğünde veya onlara karşı şiddet uygulandığı zaman, hükümetin pasif tutumuna karşı çıkarak, İstanbul’un sivil organizasyonlarından bazıları protesto ettiler ve bu semtte gün boyu mesaide kalıp, Ermeni komşularını korudular. Türkiye aykırılıklar ülkesidir. Türkiye’de Hrant Dinki öldüren de olabilir, cinayetten sonra ise ‘Ben Hrant Dink’im’ diyen Türk de olabilir, -bir gün sohbet esnasında Nor Zartonk organizasyon üyesi Sayat Tekir söyledi. Ve eğer bugün Türkiye’de millet nefretine ve Ermenilere karşı olan nefrete yüksek sesle ‘hayır’ denebiliyorsa, bu Dink’in fenomenidir, o bir anlamda Türkiye’yi değiştirdi.

http://www.repairfuture.net/index.php/tr/turkiye-yi-degistiren-adam

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

November 2025
M T W T F S S
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930