ESKİ MAĞRUR-YENİ MAĞDUR

Görevdeki bir bakan Anadolu’da yaşayan Türk’ten gayri halkların ‘ayıklanıp’ ulusal devletimizi kurmamızın ne kadar isabetli olduğundan kıvanıyor. Bir parti başkanı o halklardan kalan iki kilisede “ayıklamadan” sonra  (1915-1924) ilk kez törensel bir ayin yapılmasına öfkelenip, “Anadolu’nun tekrar fethedilmesinden” söz ediyor. Hrant Dink’i öldüren delikanlı, “Bir Ermeni’yi öldürdüm” diye sevinç çığlıkları atıp, üniformalı görevlilerle birlikte bayrak önünde gururla resim çektiriyor. Bütün bu tuhaflıkları nedense kendi milletimize işlenmiş suçlar olarak görmüyoruz. Niye? Çünkü, “Türk anadan doğma, Türk babadan olma” diye silah üzerine yemin edip, gayrisini düşman bilenlerin etkisinde kaldık.

Bu zihniyet, sürülmesi ve yok edilmesi mümkün olmayacak kadar kalabalık olan Kürtleri öğütmeye kalkınca adı konmayan bir iç savaş başladı.
On yıllarca farklı bir yoruma ve farklı bir çözüme olanak tanınmadı. Türkiye uzun süren bir akıl tutulmasını yaşadı. (Resmi) kimsenin aklına, milleti biraz daha geniş tanıyıp, Türkiye dediğimiz vatanı paylaşan herkesin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunmak gelmedi. Oysa Türk anayasası da Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler de bunu şart koşuyordu.
Ama ırkçılıkla karışmış olan milliyetçilik buna olanak tanımadı. Dışlayıcı milliyetçilik, aynı milletin farklı unsurları arasında “tepkisel” milliyetçiliklerin doğmasına yol açtı. Ne cumhuriyetin ana amacı olan “uluslaşma” projesi tamamlayabildi. Ne de dayanışmacı, istikrarlı ve müreffeh çağdaş bir ulus yaratılabildi.
Artık amacına ihanet eden bu yapı ve zihniyet can çekişiyor. Bu can çekişen bedenden yepyeni bir ruh çıkıp demokratik, piyasa ekonomisi ile sosyal adaleti uyumlu kılacak bir hukuk devleti kurabilecek mi? Yeni ruhu temsil edenler demokrasi, hukuk, uzlaşma ve eşitlik konularında ne kadar istekli ve donanımlılar bunu yakında göreceğiz.
Bu arada 1923’ten 1950’ye kadar ülkeyi doğrudan, 1950’den 2007’ye kadar dolaylı olarak yöneten kadrolara ve zihniyete bir şeyler oldu. O kadrolar, egemen oldukları devletin her kesiminde belirleyici siyasal aktör olmaktan çıkınca ordu, yargı ve bürokrasinin kimi kesimlerde varlıklarını sürdürdüler. Etkilerini yasal yoldan ve açıkça gösteremedikleri zaman yasaların ardında ve örtülü yöntemlerle hissettirmeye çalıştılar. Bu örtülü yöntemler öyle kanlı bir iz bıraktı ki, bırakın binlerce faili belli ama adli olarak belirtilemeyen cinayetleri, farklı düşünen başbakanlara suikast girişimi ve generallerin seri cinayetlere kurban gitmesine kadar vardı.

Bu arada anayasamıza göre Türkiye bir demokrasi ve hukuk devletiydi. Ne hukuk devleti ama?! Yüksek yargı kurumlarının üyelerinin darbecilere tebrik ve şükran mesajı ilettikleri cinsten… Neyse bütün bunlar değişiyor.
Bir zamanın güçlü ve hesap sorulamayan bürokrasisi, kudretini dengeleyecek bujuvazi, proletarya ve profesyonel (meslek kümelerinden oluşan) geniş çaplı bir orta sınıf bulunmadığından mağrur ve belirleyici idi. Ancak sınıfsal çeşitlilik arttıkça gücü dengelenen ve hikmetinden sual edilmeye başlanan bürokrasi, Marksist bir felsefi arka planı olmadan, piyasa mekanizmasıyla, işçilerle ve çalışan diğer kesimlerle organik bir örgütsel bağ geliştirmeden, dünyadaki sol akımlarla ciddi bir işbirliği geliştirmeden bir gecede kendisini SOL ilan etti. Bu ad değiştirme, ne ekonomik süreçte durulan yerle ne de var olan üretim tarzını değiştirmek amacıyla girilen yeni bir mevzi ile ilintiliydi. “Su kullananın, toprak işleyenin” türünde hiçbir zaman gerçekleşmeyecek, gerçekleştirilmeyecek ama insanları heyecanlandıran boş sloganlarla ‘bürokratik solculuk’, yükselmekte olan SAĞ ve muhafazakar kesimler karşısında düzeni ve kendi merkezi konumunu korumaya çalıştı. Kaybettikçe MAĞDURiyetini dillendiren korku söylemleri geliştirdi: Bölünüyorduk;  irtica ve ‘yeşil sermaye’ gelip bizi teslim alıyordu; emperyalizme teslim oluyorduk…Oysa bunların tümü yönetme konusunda düştüğü zafiyetin ve artık yönetmemenin itirafıydı. Yeni mağdurlar onlardı; bunca yıl mağrurluklarının bedelini topluma ödettikten sonra…

Doğu Ergil [email protected]

13 Ekim 2010

http://haberturk.com/yazarlar/dogu-ergil/560871-eski-magrur-yeni-magdur

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

December 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031