Soykırım içre soykırımdan habersiz

Kötülüğün bir özelliği var. Alıştırır. İnsan kötülüğe alışır.

Derya içre deryadan habersiz balıklar gibi, sürekli kötülüğün içinde yaşarsanız, yavaş yavaş ortama adapte olur, bir çeşit evrim geçirirsiniz. Ölçüleriniz şaşar. Hava gibi, su gibi, kötülük de normalleşir. İnsan kendi kötülüğüne alışır da, “kötü”yle mücadeleyi sürdürme şanını da kimseye bırakmamak için kendi kötülüğünden başka herkesin kötülüğüyle uğraşır.
Altın Portakal Film Festivali’nde juri üyeliği yapmak üzere Antalya’ya gelen Emir Kustirica’yı boykot ediyoruz. Kültür Bakanı’mız da boykot etmiş. Kustirica soykırımı savunduğu için. Emir Kusturica’nın soykırımı ne kadar savunduğunu bilmiyorum. Oturup araştırmak gerek. Şu anda demek istediklerim benim için daha önemli olduğundan Kusturica’yı incelemeyi sonraya bıraktım. Yıllar önce Sırplardan yana olmakla suçlandığını, kendisinin bunu reddettiğini, hatta bu yüzden bir süre sinemayı bıraktığını hatırlıyorum. Ayrıntısını bilmiyorum ama mesela küçücük bir ipucu “pat” diye kendiliğinden gelip önüme düştü. 11 Ekim 2010 Pazar günkü Taraf’ta, ilgili haberin başlığında, Kustirica’dan bir alıntı yapılmış. “Tecavüzler ‘abartılıyor’ dedim”. Haberin içini okuyorum. Eski bir röportajda, Bosna’da ölü sayısının abartıldığını söylediğini aktarıyor ve “Asla kadınları kastetmedim” diyor. Başlık ise açık: “Tecavüzler ‘abartılıyor’ dedim”. Adam “asla” diyor. Başlık aksini söylüyor. Şimdi ben kime, hangi kaynağa güveneyim de Kusturica’nın “soykırımı savunduğu”nu veri kabul edivereyim?
Başa dönelim. Derya içre deryadan habersiz olma durumuna. Sanki Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu topraklarda, o her bir çakıl taşı “bizim” olan topraklarda soykırım yapılmadı. Sanki Ermeniler ve Süryaniler/Asuriler yok edilmedi, Anadolulu Rumlar etnik temizliğe uğratılmadı. Sanki Türkleştirme/Müslümanlaştırma devam etmedi, yüzyılın başında beşte biri gayrımüslim olan nüfus, bugün yüzde 99’ü Müslüman haline getirilmedi. Sanki soykırıma uğrayan halklara düşmanlık ders kitapları aracılığıyla küçücük çocuklara aşılanmadı, soykırımı savunmak, gerekirse yine yapılabileceği anlamına gelen soykırımın inkârı Türk olmanın baş şartı haline gelmedi, inkâr etmeyen hain ilan edilmedi. Sanki işlerin böyle yürümediği bir ülkede yapılıyor bu festival. Toplumun en ileri unsurları sayılan entelektüelleri, soykırımın ve inkârının normalleştiği, bu yüzden alışılıp, hani limonata gibi derler, havanın varlığının bile hissedilmediği bir ortam sıcaklığında olduğu gibi, soykırım utancı da artık duyulmaz hale gelindiğinde, başkalarının soykırımına infial duyup, “o soykırım”a yeterli tepkiyi göstermediği için birilerini boykot ediyorlar.
Biz Türk aydınları soykırımdan 90 küsur yıl sonra yaptığımız bir konferans, iki anma, üç beş kitap, on-on beş yazı, tartışmalı bir “özür” kampanyası ile övünüp kendimizden pek memnun “nereden nereye geldik” diye sevinirken, Batman Valisi, çocuklarını okula göndermeyen Kürtlere “Ermeni uşakları dediğinde” kaç kişi sokağa döküldü, kaç kişi “Vali İstifa” diyerek caddeleri doldurdu? Televizyonlara koca koca profesörler çıkıp Ermeni isyanlarından bahsederek soykırıma mazeret bulduğunda hangi televizyonun önünde binler toplanıp da protesto gösterisi yaptı? Kaç öğrenci bu profesörlerin derslerini boykot etti? Aydınlarıyla, edebiyatçılarıyla, “ilerici”leriyle övündüğümüz Türkiye’de şu son zamanlara kadar, her sabah Türk çocuklarına ırkçılık aşılayan, Türk olmayan çocukların hakarete uğramasına neden olan andın “içirilmesi”ne son vermek için ne zaman kitleler halinde veliler kampanyalar açtı, milli eğitime başvurup ortalığı ayağa kaldırdı? Bunların hangisini yaptık da, elalemin soykırıma karşı ne tavır aldığını sorgulama hakkını buluyoruz kendimizde?
Hele Kültür Bakanı! O da boykot etmiş, festivalin açılışına gitmemiş. Sünnetsiz “terörist”lerden dem vurarak “Ermeni terörü”ne atıfta bulunan bakan arkadaşı için, “Ermeni uşağı” sözünü telaffuz eden Batman Valisi için nasıl bir protesto düşünüyor acaba?
Evet, kötünün en kötü yanı insanı alıştırmasıdır. Kendimi de dahil ediyorum. Hava gibi, su gibi bizi kuşatan bir şey var. Uyuşuyoruz. Öyle bir şey ki, yavaş yavaş kanımıza zerkedilen bir madde gibi bilincimizi bulandırıyor. Ölçülerimizi şaşırtıyor. Değerlerimiz değişime uğruyor. Bir kan değişimine ihtiyacımız var. Temizlenmemiz gerek. Nasıl mı? Herkesi bırakıp önce aynada kendimize bakarak.

Ayşe Günaysu

Kaynak: taraf.com.tr
Tarih: 13.10.2010

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

November 2025
M T W T F S S
 12
3456789
10111213141516
17181920212223
24252627282930