Ankara’da 95 yıldır inkar edilen soykırım tartışılıyor

ANKARA – Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi’nin düzenlediği ‘Hrant’ın Bıraktığı Yerden Öncesi ve Sonrasıyla 1915 İnkar ve Yüzleşme Sempozyumu’nda konuşan Prof. Dr. Fikret Başkaya, sempozyumda 95 yıllık yalanı tartışacaklarını söyledi.

“Hrant’ın Bıraktığı Yerden Öncesi ve Sonrasıyla 1915 İnkar ve Yüzleşme Sempozyumu” katliamlarda yaşamını yitirenler için yapılan saygı duruşuyla başladı. Saygı duruşunun ardından Prof. Dr. Fikret Başkaya açılış konuşması yaptı. Sempozyumda, rejimin yüzyıllık tabusunu konuşacaklarını, belirten Başkaya, “95 yıllık yalanı burada tartışacağız. Bugün burada yapacağımız şey rejimin önemli tabularından birini etkisizleştirmek, daha doğrusu bu alanda yapılan çabalara katılmak ve burada bir başlangıç yapmaktır” dedi. Resmi tarihin gerçeğin üstünü kapattığını söyleyen Başkaya, bu işi de resmi tarihçilerin yaptığına işaret etti. 

‘YALANCILARI TEŞHİR ETMELİYİZ’

Resmi tarihçinin iki misyonunun olduğunu ifade eden Başkaya, bunlardan birinin karartmak, ikincisinin ise parlatmak olduğunu söyledi. Resmi tarihçilerin ‘şanlı’ bir geçmişi yaratmakla yükümlü olduklarını dile getiren Başkaya, şunları kaydetti:

“İnsanlar diyor ki ‘benim atalarım böyle bir şey yapmaz’, bunu söyleten resmi tarihtir. Bunu geçmişi parlatarak yapıyor. Bunu aşmanın yolu resmi tarihin yarattığı bu safsataları aşmakla olur. Peki bu yalan neden bu kadar uzun süre dayanabildi? Bu talihsiz olay, bu facia Osmanlının son döneminde 1915’te cereyan etmişti. Cumhuriyet de 1923’te kurulduğuna göre neden cumhuriyet rejimi bu sorunu gerektiği gibi yönetmeyi başaramadı. Çünkü 1923’te bir kopuş söz konusu olmadı, sadece bir hükümet darbesi oldu ve bununla da yeni bir şey yapılamazdı. Dolayısıyla bu katliamın failleri cumhuriyette devletin çok üst düzeyinde görevlerde bulundular. Dolayısıyla ‘biz yapmadık’ demeleri mümkün değildir. Bir başka sorun ise rejimin iki yüzlüğünün yanında bir de emperyalist ülkelerin iki yüzlülüğünün çatıştığı bir noktada tezahür ediyor. Tabu normal insanlara yasaklanmıştır. Sıradan insanlar bunu tartışabildiği zaman biz amacımıza ulaşmış olacağız. Tarih sağır ve dilsiz değildir, duyup söylemeye devam ediyor. Eğer tarihimize sahip çıkarsak, yalancıları, tabuları inşa edenleri teşhir edebilirsek tarih bizi özgürleştirecektir.” 

‘TEMİZLEMEK ZORUNDAYIZ’

Oturumun moteratörlüğünü yapan Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Sibel Özbudun da kısa bir konuşma yaptı. Özbudun, “Bu suskunluğun, unutulmuşun, silinmenin dehşet boyutlarını tartışmamız gerekiyor. Biz buna yükümlüyüz. Diasporadaki Ermeniler soykırım iddialarından vazgeçseler de biz bunu temizlemek zorundayız. Bu zehirli kanı temizlemek hepimize düşüyor” dedi.

Oturumda tarihsel ve genel bir çerçevede sunum yapan Prof. Dr. Baskın Oran ise 1071’de hem Kürtlerin hem de Ermenilerin efendisinin Türkler olduğunu söyleyerek, ancak Kürtler tek efendiye, Ermenilerin ise yakın efendi Kürtler ve uzak efendi Osmanlı olmak üzere iki efendisinin olduğunu söyledi. Oran, Osmanlı’nın ve İttihat Terakki’nin sonuna kadar sefalet içinde olan doğu Ermenileri için en ufak bir reform yapmaya yanaşmadığını kaydetti. 

GELENEK DEVAM EDİYOR

Yazar Adil Okay da yaptığı sunumda, bütün yaşananlara rağmen Ermenilerin nefret duyguları beslemediğini söyledi. Ermenileri katleden katillerin, Mustafa Suphi’leri de katlettiğini, aynı katillerin 12 Eylül darbesinden sonra bir milyon insanı zindanlara doldurduğunu, çoğu Kürt 17 bin insanı katlettiğini ifade ederek, Türkiye’de katliamlarda devamlılığın olduğuna işaret etti. 1915’te onurlarını korumak isteyen bir grup Ermeni’nin onurlarını korumak için cezaevinde kendini yaktığını dile getiren Okay, Kürt tutsakların da Diyarbakır zindanında onurlarını korumak için kendilerini yaktığını hatırlattı. Osmanlıdaki yöntemlerin cumhuriyetten sonra da devam ettiğine dikkat çeken Okay, öncelikle bu yaşananlardan ötürü özür dilenmesi gerektiğini sözlerine ekledi. 

KÜRTLERİ BİTİREMEDİ

Sosyalist Parti yöneticisi Mahir Sayın, Türkiye’nin soyunu kırdığı tek milletin Ermeniler olmadığını, Rumların da bu topraklardan silindiğini, Asuri, Süryani ve Ezidilerin de bitme noktasına geldiğini, ancak Kürtlerin bitirilemediğini söyledi. Kürtlerin kıra kıra bitirilemediğini, yüzyıllardır isyan ettiklerini ifade eden Sayın, “Öyle bir travmanın altındayız ki bütün tarihimiz yalan olmuş. Ermenilerin katli demokrasinin katliyle paralel gelişti” dedi.

 

‘Çankaya Köşkü ve Atatürk evlerinin hepsi azınlıklara ait’

ANKARA – – ‘1915 İnkar ve Yüzleşme Sempozyumu’nda konuşan yazarlar ve akademisyenler, Türkiye’nin öncelikle özür dilemesi ve geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini söylediler. Yazar Sevan Nişanyan, Çankaya Köşkü’nün ve farklı yerlerde bulunan Atatürk Evlerinin hepsinin aslında gayri Müslim katliamında elde edilmiş mülkler olduğunu söyledi. 
‘Hrant’ın Bıraktığı Yerden Öncesi ve Sonrasıyla 1915 İnkâr ve Yüzleşme Sempozyumu’nun ikinci gününde, yapılan ‘Ermeni Meselesi: Ne ve Nasıl Yapmalı?’ başlıklı dördüncü oturumunda konuşan, Boston’da yayınlanan haftalık bir Ermeni gazetesinin başyazarı Khatchig Mouradian, ‘Türkiye’de herkesin Türk devletine bağlıdır şeklinde yanlış bir algı olduğunu’ söyledi. Hrant Dink’in ölümünün Türkiye’de bir dönüm noktası haline geldiğini ifade eden Mouradian, meseleye demokrasinin ötesine geçilen bir perspektiften bakılması gerektiğini, bu noktada adalet kelimesinin büyük önem kazandığını ifade etti. Türk-Ermeni meselesinin çözülmesinde öncelikle özür dilenmesinin ve ardından tazminatların yani hakların geri verilmesinin önemine vurgu yapan Mouradian, çünkü Ermenilere bir adaletsizlik yapıldığının altını çizdi.

SORUNUN KAYNIĞI MİLLİ GÜVENLİK SİSTEMİ

Yazar Ragıp Zarakolu ise bu işin içinden çıkmak için anayasa değişikliği kadar, devlet içindeki değişikliklerin de önemli olduğunu söyledi. Öncelikle soykırım konusunun bir milli güvenlik sorunu olmaktan çıkmak zorunda olduğunu dile getiren Zarakolu, milli güvenlik sistemine göre azınlıkların iç güvenliği tehdit eden bir unsur olarak görüldüğüne işaret etti. Bazı ülkelerin kendini bu sistemden kurtardığını ancak Türkiye’nin ise halen milli güvenlik devleti olmaktan çıkmanın sancılarını yaşadığını ifade eden Zarakolu, 1915’le yüzleşmenin gerçek demokrasiye geçişi katkı sunacağını dile getirerek, “Orayla hesaplaştığımız zaman sadece Ermenilere karşı vicdani görevimizi yerine getirmiş olmayacağız, ayrıca bütün Türkiye yurttaşlarına karşı görevimizi de yerine getirmiş olacağız” dedi. 

ERMENİLER EŞİT DEĞİLLER

Akademisyen Henry Theriault, şuan ki müzakere sürecinde Ermeni soykırımı ve etkilerinin gözden kaçırıldığını ifade ederek, bunlar ele alınmadan sağlıklı ilişkilerin sağlanamayacağını söyledi. İlişkilerin Türklerin askeri olarak Ermenistan’ı işgal ettiklerinde başladığını dile getiren Theriault, soykırımın bu ilişkileri geliştirmediğini ancak, fethi devlet tarafından kapsamlı bir yok etmeye çevirdiğini söyledi. Faillerin hedeflerine ulaşabildiğini ve kurbanların tüm toprakların, kaynaklarına el koyduğunu belirten Theriault, “Soykırımın iki önemli özelliği var, öncelikle Ermeniler halen mevcuttur ve Türk milliyetçiliği için bir engel oluşturmaktadırlar. Çünkü Ermeniler ikinci sınıf vatandaş olmaya karşı direnmektedirler. İkinci olarak da bu ilişki Türkiye Ermeni soykırımını tanımamasıyla bu ilişki başka bir boyuta geçer. Bu yine ilişkilere zarar verecektir. Türkler ve Ermeniler eşit değiller” dedi. 

Theriault, Obama’nın Ermeni ve Türkleri kendi sorunlarını çözmesi için serbest bıraktığını savunarak, bunun iki halk açısından acı bir reçete olduğunu sözlerine ekledi.

KÜDİSTAN, ERMENİSTAN, TÜRKİYE

Galler bölgesinden katılan politikacı Eilian Williabölms, Hrant’ın öldürülmesinin ardından Galler’de Tüm Soykırım Kurbanlarıyla Dayanışma isimli bir grup kurduklarını söyledi. Türk Ermeni ilişkilerinde inkarın söz konusu olduğuna işaret eden Williabölms, Ermenilerin haklarının tazmin edilmesinin sorunun çözümünde bir adım olabileceğini ifade etti. Williabölms, dinleyicilerin Kürt ve Ermeni sorunları arasındaki bağlantıya ilişkin sorusunu da “Eksik olan şey bence diyalogdur. Batı Ermenistan, Kuzey Kürdistan ve Doğu Türkiye, bu üç kavram birbiriyle örtüşüyor. Bu bağlamda bir diyalog görmek isterim ben. Bu üç kavram her taraftan kabul edilmeli” diye konuştu. 

ÇANKAYA KÖŞKÜ VE ATATÜRK EVLERİ

Yazar Sevan Nişanyan, 1915 olaylarının daha çok duygusal ve vicdani açıdan ele alınması gerektiğini söyledi. İşin ekonomik boyutunun gözden kaçırıldığını dile getiren Nişanyan, hakların tazmin konusuna değindi. Çankaya Köşkü’nün Kasapyan köşkü olduğunu belirterek, değişik yerlerde bulunan Atatürk Evlerinin hepsinin aslında gayri Müslim katliamında elde edilmiş mülkler olduğunu söyledi. 

‘T.C VATANDAŞLIĞI VERİLMELİ’

Türkiye’nin her şeyden önce özür dilemesi gerektiğini ifade eden Nişanyan, bunun medeni bir ülke olmak için vazgeçilmez olduğunu kaydetti. Bu özrün yarım ağızla olamayacağını da dile getiren Nişanyan, ‘Sembolik olarak özür dilemesi gerekiyor. Örneğin Halaskar Gazi Caddesi’nin adı, Hrant Dink olarak değişmeli” dedi. Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesinin, saldırgan ırkçılığın sorgulanması anlamına geldiğini ifade eden Nişanyan, Ermeni diasporasına Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının verilmesinin bir jest olabileceğini söyledi. 

‘HIRSIZLIĞIN BELGESİ OLMAZ’

Yazar Temel Demirer, resmi tarihin unutturma üzerine kurulduğunu belirterek, Ermeni sorununun bir hatırlatma sorunu olduğunu söyledi. Bu ülkede Ermeni soykırımı olduğu için linç olduğunu, Kürt sorununun yaşandığını belirten Demirer, soykırımın ve Ermenilerin mallarına el konulmasına ilişkin belgelerin olmamasını “Hırsızlığın belgesi olur mu” diyerek açıkladı. 

‘ÇANKAYA KÖŞKÜNÜN SAHİBİ KASAPÇİYAN’DIR’

Ermeni soykırımına parlamentolarda tartışılarak çözüm bulunamayacağını ifade eden Demirer, “Problem Hrant’ın dediği gibi halkların kardeşliği ile çözülecek” dedi. Çankaya Köşkü’nün asıl sahibinin Kasapçiyan olduğuna işaret eden Demirer, “Bunu söylemek zorundayız, bu bir işgaldir” diye konuştu. Ermenilerin mallarının geri verilmesi durumunda kaybedenlerin Türkiye’nin büyük zenginleri olacağına dikkat çeken Demirer, “Ermeni sorunu kolektif haklar ekseninde politik bir sorundur. Gerçeği güçlü kılmanın zamanıdır. Ermeni meselesini tanıma, tazmin etme meselesi olduğunu, bunun da sorumlusunun Türk sermayesi olduğunu söylüyoruz” diye kaydetti. 

‘HRANT MÜKEMMEL BİR MODELDİ’

Boston’da yaşayan, ailesi soykırımdan kurtulan Harry Parsekian, Türkiye’yi zaman zaman ziyaret ettiğini belirterek, düşüncelerini dile getirdi. Türkiye’ye ilk gelişinde Ağrı Dağı’na Kürtlerle Türkler arasında çatışma olduğu için çıkamadığını söyleyen Parsekian, daha sonraki yıllarda Ağrı Dağı’na da çıktığını söyledi. 
Annesinin kendisine soykırımı anlattığını ve bunları yalan yere söylemediğini ifade eden Parsekian, “Hrant bence mükemmel bir modeldi Türkiye için. Ben köyümüzde o taşların üzerinde dolaşırken tüylerim diken diken oluyor. Türkiye Ermeni sorunundan kurtulduğunda uluslararası arenada çok saygı görecek” dedi. Türkiye’de özür konusunda uzmanlaşmış kişilerin olduğunu ve zamanı geldiğinde yöneticilerin de bunu öğreneceğini dile getiren Parsekian, “Hükümetin özür dilemesi gerekir. İnşallah gelecekte bu gerçekleşir. Dört gözle bekliyorum. Türkiye ile Ermeniler arasında çok iyi ilişkiler olmasını istiyorum. En önemli sorun tazminat. Çünkü hakların iadesi gerekiyor” diye konuştu. 

ANF NEWS AGENCY 

http://www.firatnews.eu/index.php?rupel=nuce&nuceID=25281

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

September 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930