Azınlığı anlamak ve anlatmak

Ötekileştirilmiş azınlıkların (ve etnik grupların) temel sorunu, çoğunluğa sıkıntısını anlatamamasıdır. Derdinin haklılığını kabul ettirmesi bir yana, ‘anlatabilmesi’ bile sorundur. Bir kesimin, kimilerince haksız ve aşırı bile sayılacak olan ama o kesimin hoşuna gitmeyen bir tutumu anlaşılır kılamaması, azınlık sorunlarının ne denli karmaşık olduğunu gösterir. Ötekileştirme aslında önyargı içeren bir durumdur; önyargı ise zaten bilinçdışı bir olgudur. Azınlıklar da bilinçdışı bir sorunla karşı karşıya.

Kimi zaman çoğunluğun vurdumduymazlığı fıkralarla dile getirilir. “–Yahudilerle terzileri toplama kamplarına götürüyorlar! –Terzileri neden götürüyorlar?” kara mizahı, önyargılarımızın bir örneğidir. Veya “İki şeye tahammül edemiyorum: Irkçılığa ve Amerikalılara” paradoksu da bilinçaltımızın hicvi sayılabilir. Çok sık duyduğum “Ermeni’dir (veya Rum’dur, veya Türk’tür/Müslüman’dır) ama iyi insandır” cümlesine de, güler misin ağlar mısın?

Geçenlerde saygın, deneyimli, açık görüşlü bir emekli Türk diplomat, azınlıklardan söz ederken, “Onlar bizim vatandaşlarımızdır, bizim korumamız altındadır, kardeşlerimizdir” gibi bir söylemle –kuşkusuz, kendi açısından iyi niyetle– bir televizyon programında azınlıklardan yana konuşuyordu. Rahatsız oldum. “Bizim vatandaşlarımızdır” sözü ne demek? “Siz” kimsiniz? Yabancı turistler için “Onlar bizim misafirlerimizdir” dense anlardım; bu durumda ‘biz’ bu ülkenin vatandaşları oluruz, ‘onlar’ da yabancı misafirlerimiz. Ama vatandaşlar arasında eşitliğin egemen olmasının gerektiği çağdaş bir toplumda “bizim vatandaşımız” sözü sırıtıyor. Azınlık üyesi olarak ben kendimi kimsenin vatandaşı olarak görmek istemiyorum; kendimi ülkenin vatandaşı olarak algılıyorum. ‘Bizim’ sözü, hâlâ aşamadığımız ‘egemen etnik çoğunluk’ anlayışının dolaylı itirafı olarak sırıtıyor; veya ‘yabancısınız’ algılamasını çağrıştırıyor. Doğru ifade; “Azınlıklar da bu ülkede eşit vatandaştır”olmalıdır. Hoş, buna inananlar çoğunlukta olduğunda bunu da söylemeye gerek duyulmaz; gerek duyuluyorsa bu alanda ciddi sorun var demektir, söylenenin tersi geçerlidir demektir. Bunları çoğunluğa anlatmak ne kadar zor!

Başka bir televizyon programında Siirt’ten söz ediliyordu. Yine iyi niyetle, bir konuşmacı Siirt’ten yana çıktı ve “Böyle durumlar daha yakın yerlerde de yaşanıyor” diye bu doğu kentini savundu. “Daha yakın”! Nereye daha yakın? Uzak olan hangi kenttir? Aslında Siirt İstanbul’a ne kadar uzaksa İstanbul da Siirt’e o kadar uzaktır. Ama anlaşılan, konuşmacının aklında bir merkez var ve uzaklıkları o merkeze göre ölçüyor. Kendini ve kentini merkeze yerleştirmiş bir kez, artık Siirt ‘uzak’tır. İyi olabilir ama ‘uzaklığı’ kalıcıdır. Buna, mesafe açısından dışlanma ve dolayısıyla ötekileştirilme diyebiliriz.
İşte azınlık olmak bunun gibi bir şeydir: Biraz yabancı gibi algılanırsınız, biraz uzakta sayılırsınız… ‘Biz’ ise hem normal yerdeyiz, yani merkezdeyiz; hem de ‘bizim’ vatandaş olduğumuzu hatırlatmak gerekmiyor. Eşitliği sağlanmamış, ikili bir dünya söz konusu. Bu konuda artık ne deseniz, yani lehte veya aleyhte de konuşsanız, bu ikili ve uzlaşmaz dünya yok olmaz.

Ama bu durum madalyonun bir yüzüdür: Azınlığı ve farklı etnik grubu ötekileştirenlerin yüzü. Öteki yüzünde azınlıklar vardır, ülkelerinde ‘biz’ diye algılanmayanlar. Ya onlar kendilerini nerede görürler? Kendilerini vatandaşlık skalasının hangi basamağında algılarlar? Çünkü her türlü sitemin ve mağduriyetin ötesinde her vatandaşın da (hani “Hepimiz vatandaşız” diye sitem eden azınlık üyeleri var ya!) sorumlulukları var. Kimileri, onları dışlayanları haklı çıkarırcasına kendilerini gettolara hapsetmişler, toplumun dışına kaçmışlar, içlerine kapanmışlardır. Toplum yaşamının uzağında kalmışlardır.
Aslında bir kısır döngü söz konusudur. Birileri dışlanır, dışlananlar kendi içlerine kapanırlar, kapandıkları için çoğunluktan iyice koparlar, içine kapanmış ve çoğunluktan kopmuş bir görüntü verdiklerinden çoğunlukça yeniden dışlanırlar. Bu kısır döngünün başlangıç noktası her zaman belli değildir. Yukarıda “birileri dışlanır” diye başlayan cümle “birileri kendi içlerine kapanırlar” noktasından da başlatılabilir. Aynı döngü yeniden kurulur. İşte azınlık olmak –ve uyum sağlayamamış etnik grup olma– aynı zamanda bunun gibi bir şeydir.

Benim gönlüm ise ne ‘anlamadan’ pot üstüne pot kırarak sözde mağdurdan yana çıkanlardan yanadır, ne de mağdur edebiyatı yapa yapa kendi küçük hücresine çekilip ağlaşanlardan. Çoğunluklardan, azınlıklardan, etnik gruplardan kimselerin bir arada yaşayabilecekleri ortamı oluşturanlardan yanadır. Vatandaşlık temelinde eşitliğin arandığı değil, uygulandığı ortamdan yanayım. Bunu arayanlardan yana değil, bunun sağlanabileceğine inananlardan ve buna uygun yaşayanlardan yanayım. Çağdaşlık biraz da öyle bir şeydir: Hakların ‘üstlerimizce’ bahşedildiği değil, ‘bizler’ tarafından kazanıldığı ortamdır.

Herkül Millas

Agos, Sayi:74305 Haziran 2010      

Hoş Geldiniz

Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri’yle ilgili bilgi alış verişi gerçekleştirme merkezinin internet sitesi.
Bu adresten bize ulaşabilirsiniz:

Son gönderiler

Sosyal Medya

Takvim

September 2025
M T W T F S S
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930