Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri Sorunları Araştırmaları Merkezinin girişimiyle Munzur Doğa ve Kültür Festivaline katılmak üzere Dersim’i (Tunceli) ziyaret eden Ermeni heyeti üyeleri Ovacık’ta tanınmış yazar Gülçiçek Günel Tekin ile buluştular. Kürt kadın araştırmacı yazarlarından olan Gülçiçek Günel Tekin, Müslümanlaştırılmış Ermeni kadınlarının yaşadıkları dram (Kara Kefen) ve Ermeni Soykırımı gibi (İttihat Terakki’den Günümüze Yek Tarz-ı Siyaset: Türkleştirme) Türkiye’nin en tabu konularındaki çalışmalara imza atan bir yazardır. Gülçiçek Günel Tekin, Batı Ermenistan ve Batı Ermenileri Sorunları Araştırmaları Merkezi Müdürü Haykazun Alvırtsyan’a Batman ili Kozluk ilçesindeki Melefan köyünde bulduğu Ermeni Soykırımı kurbanlarından geri kalan dişler ve düğmeler verdi ve Akunq veb sitesi muhabirlerinden Meline Anumyan’a konuştu. Akunq’a verdiği mülakatını okurlarımıza sunmaktayız:
Soru-“Kara Kefen” kaleme aldığınız ilk kitap mı?
Cevap-Hayır, “Kara Kefen” üçüncü kitabımdır. Daha önceki kitaplarım dil, kültür, kimlik ve devletin Anadolu Türkleştirmesi politikaları hakkındadır. Birinci kitabımın adı “Dilimiz Varlığımız Dilimiz Kimliğimizdir”. Bu kitapta dil önemi ele alınmaktadır: ana dilinde eğitim neden önemlidir ve Türkiye’de nasıl bir dil eğitimi olur. İknci kitabım da “İttihat Terakki’den Günümüze Yek Tarz-ı Siyaset: Türkleştirme”dir. Bu kitabımda da Anadolu’nun Müslümanlaştırılması ve sonra da Türkleştirilmesi programı incelenmekte.
Soru-“Kara Kefen” gibi bir kitap yazma fikri nasıl oluştu?
Cevap-Bizim köyümüzün ebesinin (daha önce köylerde sağlıkçılar yoktu ve köyün özellikle bilmiş kadınları ebelik yapardı) adı Zero’ydu. Benim annemin 8 çocuğu oldu. Annemin 7 çocuğunun doğumuna yardımcı olan ve bebeklerini ilk eline alan ebemize Sittö Zero diyorduk. Sit Arapçada büyükanne, nine demektir. Onun için Sittö Zero, aynı zamanda bizim büyükannemiz, en değerli kişimiz, annemin çok çok önem verdiği bir kişiydi. Daha bütün köylülerin, bütün halkın çok değer verdiği bir kişi, çok insancıl, çok paylaşımcı bir kadındı. Onun Ermeni olduğunu diyorlardı. Ama o zaman küçük olduğum için neden Ermeni, yani Ermeninin ne olduğunu bilmiyordum. Benim yeğenimle (Biz üç anneliyiz. Babam üç evliydi. İlk hanımından ağabeyimin kızı) hemen hemen aynı yaştayım. Onun kayınvalidesi de Ermeni asıllıydı. Adı Pire Hatun’du. Hepsi Müslümandır, o niçin Ermenidir diye aklıma pek gelmezdi o zaman. Büyüyüp öğretmen olduktan sonra siyasal bilincim biraz gelişti. Ermeniler hakkında bilinç te biraz gelişti. Sonra İzmir’e gelin gittim. Eşim Ödemişlidir (İzmir’in ilçelerinden-Akunq veb sitesi yöneticileri). Türkmendir kendisi. Ödemişte Dersimli olan bir arkadaşımız var. Adı Şirin Tan. Onun annesi de Ermeniymiş ve çok acılar çekmiş. Dersim’deki Ermeniler katliama uğrayınca Şirin Tan’ın annesinin bütün ailesi de katliama uğramış, aile fertleri Munzur Çayı’na atılmışlar. Özellikle Şirin Tan’ın annesinin öyküsü çok acıklı. Şirin Tan’ın annesi çok acı çekmiş. Şirin Tan, beni kara kefenle gömün diye vasiyet etmiş. Bu hikaye, beni çok etkiledi. Tanıdığım bu kadınların hikayelerini duyunca “Kara Kefen” kitabımı yazma fikri oluştu.
Soru-“Kara Kefen” kitabınız ne gibi yankılar buldu?
Cevap-Çok olumlu bir tepki topladı. Zaten ikinci baskısı da şu anda bitti, üçüncü baskıya hazırlanıyoruz. Şu ana kadar bir kişi dahi olumsuz bir tepki göstermedi. Hiç bir kimseden olumsuz tepki almadım. Tam aksine, Türkler, Kürtler, kim okuduysa, hepsinden çok çok olumlu tepkiler aldım. Çok etkilendiler çünkü çoğu insan gerçekten bu öyküleri, bu tarihi bilmiyor. Bunların açığa çıkarılması gerekiyor. Bu yüzyyıllık katliam tarihimizle biraz yüzleşmemiz gerekiyor. Benim amacım biraz da budur. Birinin hem dilini, hem dinini, hem kimliğini, hem ismini yasaklıyorsunuz ve başka bir isim koyuyorsunuz. Yani 1915’te kurtarılan, el konulan, kaçırılan, zorla evlendirilen kadınlar ciddi bir dram, ciddi bir travma yaşadılar. Biraz da bunları açığa çıkarmaya çalıştım. Biraz da ben dünyaya geldiğimde beni ilk kucaklayanın, eline ilk alanın bir Ermeni olduğu için bu kitabı yazdım. Biraz da bu yönlü Ermenilere biraz millet borcum var. Biraz da hem eğitimci olmam, hem de insani duygulardan dolayı yazdım. Biraz da biz Kürtlerimiz de böylesine bir katliama, böylesine asimilasyon ve Türkleştirme politikasına tabi tutulduğumuz için yazdım. Hepsi biraraya geldi ve böyle bir kitap ortaya çıktı.
Soru-Siz bugün bize Soykırım kurbanlarından geri kalanları verdiniz. Bunları nerede buldunuz?
Cevap-Halen Ermenilerle ilgili bir sözlü tarih çalışması yapıyorum. Yeni kitabım konusu budur. Bütün Türkiye’de özellikle Kürtlerin ağzıyla öyküler derliyorum. İşte bu öyküleri derlerken o köyün (Batman’ın Kozluk ilçesinde bulunan Melefan köyü) Ermeni bir köy olduğunu ve orda bir Ermeni mezarlığının var olduğunu söylediler. Ermeni katliamında da (Ermeni Soykırımı-Akunq veb sitesi yöneticileri) Ermenilerin götürülüp o mezarlıkta katledildikleri söylediler. Biz oraya gittik. Kafatasıları, kemikleri gördük. Toprağın hemen üstünde bir Ermeninin kafatasını, dişlerini ve bunların yanında da düğmeleri ve giysilerini gördük. Yani bu bir gömülme şeyi değildi. Onun büyük bir ihtimalle 1915’teki katliamda öldürülüp elbiselerle orda bırakılan bir Ermeni olduğunu düşünüyorum. Aslında kemikler ve bir sürü başka şeyler topladık.
Soru-Çok teşekkür ederek yeni çalışmalarınızda başarılar dileriz.
Cevap-Ben de teşekkür ederim.
30.08.2011
Ovacık-Dersim





Leave a Reply